DUVAR SERGİSİ
İstanbul︎ 2007︎ Sergileme ︎ Nevzat Sayın ︎ Uygulandı
Fotoğraflar: Cemal Emden
“Eğitimini Modernizmin
aforizmaları arasında geçirmiş bir mimarın en çok duyduğu cümlelerden biri;
yapının dış yüzünün, iç mekanın çözümlemesi sonucu kendiliğinden oluştuğu ve
dış yüz için ayrıca uğraşmaya gerek olmadığıydı. Doğrusu kuşku verici bir önermeydi
bu. Bir yapıya dair neredeyse tüm değerlendirmelerin dıştan başladığını
gördükçe, bu önermenin doğru olamayacağı çıkıyordu ortaya. Her iki tarafın
gerektirdiklerinden uzaklaşmadan iç ve dış için bir ortak çözüm olmalıydı. İşte
bu düşünce, iç ve dışın ara kesitinde duran duvarı çok önemli bir mimari öğeye
dönüştürüyordu. Başlangıçta doğrudan ve yalnızca mimarlıkla ilgili olan bu
duvar meselesi dallanıp budaklandı ve benim en çok merak ettiğim “şey” oldu.
İki ayağı üzerinde doğrulup, düşey duruma geçmeyi yerçekimine inat becerebilen
insan, kendisi olma haline bürünürken yine düşey bir üretim olan duvarı inşa
etmeyi de öğrendi. Bulabildiği bütün malzemeleri kullanarak, en yüksek, en
uzun, en kalın duvarları dikti. Başkalarının duvarlarını yıktı, kendine yeni
duvarlar yaptı. Bugün hala ve kuşkusuz gelecekte de duvarlarla uğraşacağız:
yapmak ve yıkmak için. İç ve dışın ara kesitini oluşturan duvar, genellikle
önündeki ve arkasındakinden yola çıkan bir tanımlamayla anlaşılmaya,
anlamlandırılmaya çalışılır. Oysa duvar inşa edildiği amacın yanısıra kendisi
olarak da özel öneme sahiptir. Doğrusu asıl merak ettiğim de bu “kendisi olma”
halidir.”
1998’de FOL Dergisi’nin sunuş yazısında yazmışım yukarıdaki satırları. Gerçekten de en çok merak ettiğim, duvar olmuştur. Mimar olmasaydım böyle olur muydu bilmiyorum ama mimar olmamım bu merakı arttırdığına kuşku yok.
Amelie’den sergi önerisi geldiğinde bugüne kadar yaptıklarımızın anlatıldığı bir sergi yapmak gelmişti aklıma. Projeler, fotoğraflar, kısa – uzun açıklamalarla bir sergi yapabilir ve derdimizi anlatmayı deneyebilirdik. Büroda bunu konuşmuş, kararlaştırmış ve ön çalışmalara başlamıştık.
Bülent Erkmen’ le konuşurken böyle bir sergi yerine, bir kavram üzerine gitmenin ve bu kavram üzerine sergi yapmanın daha iyi olacağını söyledi. ‘Gizli’ küratörlüğünü, tasarımını Erkmen yapacak, ben de istediklerini yerine getirecektim. Duvar böyle belirdi. Bizim yaptıklarımızdan çekilmiş duvar fotoğraflarından bir kısmını Erkmen’e gönderdim. ‘Tamam, buradan devam edebiliriz’ dedi, ama ilk metinleri fazla ‘şairane’ bulup, geri çevirdi. ‘Dümdüz ne yaptığını ve nasıl yaptığını yaz yeter’ diye bir komut aldım. Denedim, gönderdim, onayladı.
Fotoğrafları Cemal Emden çekecekti. Birçoğunu daha önce çekmişti, birkaç konuyu daha çekince tamamlanacaktı. Çekti. Fotoğraflar tamamlandı. Bütün çalışma –ben istemeden– 10 yıl önce yazdığım bir yazının devamına ‘duvarın kendisi olma hali’ ne dönüşmüş oldu. Olabildiğince birbirine benzemeyen yapı ve duvarları seçmeye çalıştık, ama hepsinin ortak paydası neden, nasıl ve ne’ yle yapıldıkları oldu.