BALÇOVA CEMEVİ
İzmir︎ 2021 ︎ İnşaat alanı: 1118 m2 ︎ Arazi alanı: 1571 m2 ︎ Dini ︎ Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Sami Metin Uludoğan, Serheng Dellal



    Türkiye coğrafyasında saklı, gizli yaşamaya çalışan Aleviler’in ibadet mekânı olan cemevleri kütle etkisi olarak cemevi olduğuna dair bir işaret taşımazdı. Ancak kütle okunaksız olsa bile iç mekan kurgusunun kendine has belirgin nitelikleri vardı. “Tütekli Tavan” denilen bindirmeli piramidal çatı örtüsü başka tür yapılarda da olsa bile cemevlerinin karakteristik örtü sistemi olarak kabul edilir ve dışarıdan görünmeyecek şekilde diğer yapılar gibi iki ya da dört eğimli bir çatıyla örtülürdü. Kırsal kesimden şehirlere doğru, 1950’lerde başlayan göçlerle şehirlere gelen Aleviler için köyde gelenek içinde sürdürülen ve Alevi olmayanlara kapalı olan bu geleneksel ibadet mekânları, yeni koşullar içinde, okunaklı bir biçimde şehirlerde nasıl inşa edilmeliydi?
    Malatya’nın Onar Köyü’nde, 13.y.y.’dan kalan Büyük Ocak Cemevi yapısı ilham perimiz oldu; içi bu olan bir yapının -eğer olabilseydi- bu içi okunaklı bir biçimde ifade edecek dışı nasıl olurdu sorusuyla başladık. Tütekli tavanın piramidal formunu belirgin bir biçimde taşıyan dört eğimli kesik piramit hem Aleviler için önemli olan “dört kapı” kavramını hem de kapalılığı nedeniyle duvarlarında pencere açamadığımız “meydan”a tepeden giren ışıkla gökyüzü bağlantısını işaret ettiği için kütleyi aradığımız biçime dönüştürdü. Kütüphane ve Aşevi de planlarından gelen farklı ölçü ve biçimlerle olsa da yine tepelerinde gökyüzü olacak şekilde kesik piramitlerle örtüldü. Bütün bu birimleri birbirine bağlayan, yola tamamen kapalı, parka doğru istendiğinde açılabilen iç avlu, dönerek yapılan Alevi semahının dairesel formundan yola çıkarak biçimlendirildi. Alevilerin genel tanımlayıcı sıfatlarından biri olan ve Alevi olmayanlarca zaman zaman negatif yüklemeli olarak da kullanılan Kızılbaşlık ise inadına kızıl bir yapı yapmamızın nedeni oldu.
    Derdimiz gelenek üretmek değil, geleneğe tutunarak yeni bir şey yapmaktı ve şimdi, bütün bu basit, yalın akıl yürütmelerle elde ettiğimiz yapı geleneksel izlekler üzerine kurulu olsa da şimdinin bir yapısı olmasının yanı sıra zamansız bir yapı olma niteliğini taşıyor gibi görünüyor.




GAZİOSMANPAŞA’DA CAMİ
Gaziosmanpaşa/İstanbul ︎ 1994 ︎ İnşaat alanı: 330 m2 ︎ Arazi alanı: 1.500 m2 ︎ Dini ︎ Nevzat Sayın, Tülay Atabey

Bir üst irade tarafından önceden belirlenmiş bir durumla başa çıkmak hayli zor iştir. Üstelik konuya kişisel olarak 'derin' bir yakınlık duymuyorsanız 'iş' iyice zorlaşır. Cami böyle bir konuydu benim için. Çocukluğumdaki manevi yakınlıklar, büyüdükçe iyiden iyiye azalmış, giderek yok olmuştu. Buna rağmen, her zaman etkileyici bulduğum cami mekânları için sorularım vardı. Bu sorular özellikle Turgut Cansever'in İslamiyet üzerinden yaptığı açıklamaların mekânda nasıl okunduğunu anlamaya çalışırken oluşmuştu.
            Mihrap duvarının “özelleştirilmemiş” olduğu sayı, inandırıcı değil ama kışkırtıcıydı. En önemli duvar mihrap duvarıydı ve “en önemli olma hali”, arkitektonikleri ve süslemeleriyle çok okunaklıydı. “En önemli olan” yok edilip, yokluğuyla yeniden var edilebilir miydi? İşte bu soru ilk soruydu ve her şey buna bağlı olarak belirlendi. Mihrap duvarı bilindik yerinden geriye itilip, camiyle birlikte namazgâhın da mihrap duvarını oluşturacak şekilde uzatıldı. Biri kapalı, diğeri açık iki ibadet mekânı bu duvarın önüne ve bu duvara yönelecek şekilde yerleştirildi.
            Yüz kişinin kullanacağı kapalı mekânın yanı sıra, onun iki katı büyüklüğündeki namazgâh, iyi havalarda cuma namazları için gerekli “yer”i sağlarken, yol kenarındaki bahçe girişinden cami girişine kadar olan yolun törensel etkisini de oluşturdu. Sonunda; minare, kubbe, mihrap, kürsü, mimber gibi olmazsa olmazların "yokluğuna" rağmen —bildiğimiz anlamda— cami vardı.

DUBAİ’DE CAMİ
Dubai︎ 2019 ︎ İnşaat alanı: 18.500 m2 ︎ Arazi alanı: 6.000 m2 ︎ Dini ︎ Enis Öncüoğlu, Jülide Arzu Uluçay, Kseniya Mogylevska, Nevzat Sayın, Işıl Düşmez Kocaoğlu, Özge Selen Duran, Serkan Çakıt [Öncüoğlu Mimarlık ile]






İYTE CAMİ
İzmir︎ 2020︎ İnşaat alanı: 1255 m2 ︎ Arazi alanı: 2085 m2 ︎ Dini ︎ Nevzat Sayın, Sami Metin Uludoğan


Ana girişin hemen yanında ve eğik bir arazinin üzerinde yer alan arsa, alt ve üst yollar arasında
bir bağlantı noktası gibi işliyor. Üst yola yakın olması yerleşke içinden gelişlerin üst taraftan, yerleşke dışı gelişlerin de alt taraftan olacağının göstergesi. Cami ve bağlı birimleriyle oluşturulan külliye, bu iki gelişin buluşma noktası olarak içinden geçilen bir avlunun iki yanında yer alıyor. Diğer iki yan ise yukarıdan gelişte avluya indiğimiz merdivenlere ve bu merdievenlerin hemen karşısında yer alan ve denize doğru açılan, içinde minarenin yer aldığı geçite ayrılmış durumda.  

Harim, son cemaat yerinden tezyinatlı şebekelerin arkasından pencerelerle ayrışıyor.  Avludan son cemaat mahalline geçiliyor. İzmir ikliminde çoğu zaman namaz için kullanılacak bu kısmın bölünmemesi için kadınlar ve erkerkler girişi son cemaat yerinin iki ucundan ayrı ayrı yapılacak. Böylelikle abdest alma yeri, çanta bırakma için dolaplar ve destek birimleri tamamen ayrılmış olacak. Abdest alma mekânıyla harime girişin çok iyi bir çözüme kavuşturulduğunu düşünüyoruz.


Ön safın uzunluğu fikrinin arsa içindeki yerleşmeyle desteklenen çözümü son cemaat yerinden kıble duvarına doğru yükselen bir çatıyı anlamlı kılıyor. Böylelikle kıble duvarı üzerindeki pencerelerden giren ışık eğik duvarı bütünüyle ışık duvarına dönüştürüyor.


15 m açıklığı geçmek için kullanılan katlanmış plaklardan oluşan çatı hem bu amaca uygun tasarlanmış haliyle ulu camiler planına uyuyor hem de adında “yüksek teknoloji” olan bir kurumda bir inancın mekânının yüksek teknolojiyle de kurulabileceğini gösteriyor. Bunun yanı sıra katlanmış plakların büyük boşluklarından da faydalanarak düzenleyebileceğimiz çatı bahçesi İzmir ikliminde ısı izolasyonu için doğal bir çözüme dönüşüyor. Özellikle salgın sırasında çalıştırılamayan klima ve benzeri mekanik çözümlerin yerine tamamen doğal havalandırmanın kullanılabilmesi için vardığımız bu noktayı önemli buluyoruz.  Avludan girip, son cemaat yeriyle harimi ayıran pencerelerden giren havanın mihrap duvarına doğru yükselerek bu duvarlardaki pencerelerden çıkması kadar basit bir işlemle çözebilmemizi sağlayan bu strüktürü önemsiyoruz.
            Avlunun karşı tarafında yer alan ve külliyenin destek birimlerini içeren bölüm tıpkı cami gibi ve gelenekte olduğu şekilde revak altındaki bir yarı açık alandan girilen ve arka avluya açılan bölümlerden oluşuyor. Bu bölümlerin sayısı ve büyüklüğü ihtiyaca göre belirlenebilir.Camide olduğu gibi bir yöne doğru yükselen çatı güneş panellerini taşıyabilir. Çatı yüksekliğini cami ile yarışır hale getirmemek için bu mekânların doğal havalandırmasını arka avlu ile sağlıyoruz. Avlu aynı zamanda açık mekânda çalışmayı da sağlayacaktır.




FETHİYE CEMEVİ/CAMİ
Fethiye/Muğla︎ 2013 ︎ İnşaat alanı: 1.330 m2 ︎ Arazi alanı: 1.140 m2 ︎ Dini ︎ Hakan Tung, Nevzat Sayın, Sami Metin Uludoğan





Fethiye Belediye Başkanı’nın daveti ile çağrıldığımız ve cami ile cemevinin bir arada olacağı yapı konusu o sıralarda çok gündemdeydi ve taraflar ortak bir karara varamamışlardı. Alevi cemaatinin ileri gelenlerinin bir kısmı bunu doğru bulurken bir kısmı ise asimilasyon projesi olarak gördükleri bu projeye karşı çıkıyordu. Sünnilerin ileri gelenleri için de üzerinde uzlaşıma varılmış bir görüş yoktu. Hem Sünni, hem Alevi cemaatinin Fethiye’deki temsilcilerini de toplantıya davet ederek genel olarak karar verilmesi zor, hatta imkânsız olan bu konuda yerel bir karar vermenin hem kaçınılmaz hem de doğru olacağı konusunda anlaştık ve cami ve cemevinin bir aradalığı üzerine çalışmaya başladık. Her aşamada taraflarla toplantılar yaptık, anlattık; gelen eleştirileri gözeterek sonuca vardık.

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ
Eskişehir ︎ 2016 ︎ İnşaat Alanı: 55.200 m2 ︎ Arazi Alanı: 5.600 m2 ︎ Eğitim ︎ Çiğdem Mahsunlar, Gaye Keskin Erol, Hakan Deniz Özdemir, Nevzat Sayın, Sami Metin Uludoğan, Serheng Dellal, Serkan Çakıt







Mimarlık ve tasarım öğrencileri, hocalardan daha çok birbirinden öğreniyorlar. Bu yüzden okul kocaman bir stüdyo olarak düşünüldü.
            25 m yüksekliğindeki atrium’un çevresini saran kullanım alanlarını sirkülasyon alanlarından ve dolayısıyla mekânın bütününden koparan bir duvar yok. Grup çalışmaları için istenen herhangi bir kirişe asarak atriuma ve cepheye dik bölme panolarıyla çalışma yöntemine bağlı bir mekân oluşturmak, bunu her gerektiğinde değiştirmek çok kolay. Öğrencilerin bir aradalığından oluşacak olan sinerjiyi verimli çalışmanın koşullarından biri olarak değerlendiriyor ve bu düşüncenin mekânını/ortamını oluşturmaya çalışıyoruz. Şimdi 1400 olan öğrenci sayısının en çok 10 yıl içinde 2000’e çıkması beklendiği için bu yolla elde ettiğimiz mekânın yeni katılımlara açık en esnek mekân olduğunu düşünüyoruz. Tasarım eğitiminin temel olarak bir stüdyo eğitimi olduğu kabulüyle verimli bir eğitim ortamının bu yolla sağlanabileceğine inanıyoruz. Açık mekânların en önemli sorunlarından biri akustik; bu yüzden ilk karar aşamasından itibaren akustik danışmanı ile çalışarak bu sorunun sonradan başımıza gelen bir felaket olmasını engellemeye gayret ediyoruz. Öğrencilerin malzeme ve detay bilgilerinin gelişimi için atölyeler de stüdyo gibi ele alınarak okulun bütünlüğü içinde yerleştirildi. Jüri alanları, toplanma, sergi, ortak çalışma alanları için hem yapı içinde tanımlı, belirgin hem de dönüştürülebilir mekânlar var. Başkalarının yaptığından haberimizin olması dikkatimizi dağıtacak bir konu olmak yerine başkalarından öğrenmemizin önünü açan bir durum yaratıyor. Bu mekân öğrenmenin mekânı olarak gücünü buradan alıyor.

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ
Eskişehir ︎ 2016 ︎İnşaat alanı: 30.500 m2 ︎ Arazi alanı: 17.500 m2 ︎ Eğitim ︎ Çiğdem Mahsunlar, Hakan Deniz Özdemir, Nevzat Sayın, Serkan Çakıt



Bu okulun 1.500.000 öğrencisi var; ama öğrenciler okula gelmiyor. Bu yüzden diğer okul yapılarından çok farklı. Okuldan çok bir yönetim yapısı gibi ele alındı. 100 m’yi bulan uzunluğuyla kenarına yerleştiği açık alanın bir yanını oluşturan ana yapı ve bu ana yapıya tutunan parçalı yapılardan oluşan bir bütünlük üzerine kurulu. Ana yapı akademiklerin odalarını içeriyorken parçalı yapılar ortak alanlar olan, toplantı, seminer, kütüphane, konferans ve kafeterya gibi işlevleri barındırıyor. Ana yapıya takılmış bu parçacıl yapıların aralarındaki avlular hem günışığından faydalanmayı sağlıyor hem de açık fuaye alanları olarak kullanılıyor.
            Mevcut yapı ile kurulan bağlantı hem günlük gidiş gelişlerin hem de kalabalık kutlamaların yapılabilmesini sağlıyor. Üç fakülte birbiriyle ilintili ama kendi içlerinde ayrışmış olarak ele alındı. Dışarıdan bakıldığında bu ayrımı okumak kolay değil; çünkü kullanışlılık nedeni ile içte ayrıştırılmış olsa bile hem büyük bir kütle olan eski yapıyla hem de bulunduğu büyük boşlukla ilişkileri açısından kuzey görünüşü büyük bütün bir yapı ama güneydeki ortak alanları içeren yapılar güneydeki parkı yapı içine taşıyacak kadar parçalanmış durumda. Bir eğitim yapısının öğrenciler olmasa bile yüksek olmak yerine alçak, büyük bir yapı olmasının yapı içindeki akademik dünyanın ilişkiselliği açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
            Cephe üzerindeki doluluk–boşluk oranlarının cephede tuğla kullanımı için önemli bir fırsat olduğunu düşünerek, bu fırsatı “Eskişehirli” bir yapı yapmak için kullanıyoruz ve kampüste çok kullanılmış olan bu malzeme sayesinde büyük kütlenin yadırganmayacağını umuyoruz.

GEBZE 23 NİSAN BİLİM VE SANAT MERKEZİ 
Gebze/Kocaeli︎ 2021 ︎ İnşaat alanı: 5.735 m2 ︎ Arazi alanı: 6.423 m2 ︎ Eğitim ︎ Berin Erikçi, Berkayhan Soybora, Metehan Kahya, Nevzat Sayın








Tek ve çok ‘basit’ bir kuralı var bu okulda öğrenci olabilmenin; IQ 160+ olmak..!
   
    Kendi okullarında olağan öğrenimlerini sürdüren, farklı yaş grubundan öğrenciler bu nitelikleriyle gelebiliyor Bilsem’e ve kendi okullarının olağan öğrenim saatleri dışındaki zamanlarda, araştırma projeleri üzerinde çalışabiliyorlar.İç dünyaları zengin ama ortak bir dünya oluşturma becerileri zayıf çocuklar olarak tanımlanmışlardı, konuya ilişkin ilk görüşmelerimizde. Belki de bu yüzden, bir arada olmanın mekânsal ifadesi olarak büyük bir amfi karşılıyor okula giren herkesi… Amfinin en üst kotundaki serbest mekân ve kafeterya güney bahçesine açılıyor ve bu yönde amfi boşluğuna uzanan galeri katında kütüphane yer alıyor. Kuzeydeki en alt kot ise giriş holünün uzantısında bir dağılım alanı ve gerektiğinde sahne. Okula giren herkes, istese de istemese de kendiliğinden sahneye çıkıyor… Bu iki kot birbirine merdivenlerle bağlanınca eğik bir ‘agora’yla ‘odeon’ arasında bir mekâna dönüşüp, güneye doğru yükselerek ortak mekânı oluşturan ve güney bahçesine bağlanan amfi; hem güney pencerelerinden hem de çatı ışıklıklarından aydınlanıyor. Burası ortak mekân; çalışmak, konuşmak, gösteri yapmak, izlemek ve izlenmek için bir ‘yer’.
    Ekiplerin yoğun çalışma birimleri olan sınıflar, laboratuvarlar ve atölyeler ise agorayı kuzeyden çevreleyen eğrisel bir ‘stoa’ gibi, günışığının bütün gün değişmediği kuzey cephesinde yer alıyor. Bir yapıyı ısıtmak, soğutmaktan daha kolay ve ucuz olduğu, üstelik ekran ve projeksiyon kullanımında daha az gün ışığına ihtiyacımız olduğu için de özel, küçük, kapalı çalışma alanları kuzeyde; ortak, büyük, açık alanlar ise güneyde yer alıyor. Yapının yataydaki biçimlenişi arsa sınırlarıyla, düşeydeki biçimlenişi ise arazi eğimiyle ilgili. Belki de bu yüzden, programa dayalı mekân organizasyonunun yanı sıra yatay ve düşey doğrultuların izlenmesiyle oluşturulan plan ve kesit bileşkesindeki kütle yerine çok iyi tutunuyor.
    Açılış töreninde -yine IQ160+’lar için bir okul olan- TEVİTÖL öğrencilerinin “biz de böyle okul istiyoruz” demelerinden sıradışı öğrenciler için sıradışı bir okul yapmayı becerebildiğimizi düşünüyoruz.




DEĞİRMENDERE MAE İLKÖĞRETİM OKULU
Değirmendere/Kocaeli ︎ 2006 ︎ İnşaat alanı: 1.350 m2 ︎ Arazi alanı: 1.800 m2 ︎ Eğitim ︎ İbrahim Eyüp, Mert Eyiler, Nevzat Sayın, Sibel Özdoğan







Depremden en çok etkilenen yerlerden biri de Değirmendere'ydi. Denize yakın olan birçok yapı yıkıldı, yok oldu. Okul arazisi eski Değirmendere yerleşmesinin içinde. Bu bölgede depremden etkilenen yapı yok. Geçmiş yine bize çok şey öğretiyor. Işte bu bölgede 1940'larda yapılmış küçük bir ilkokul yapısının olduğu arsada okul yapmak söz konusu olduğunda eski yapı için koruma kararı olmamasına rağmen onu dönüştürerek de olsa korumaya ve yeni yapıyı da bir “annex” gibi ele almaya karar verdik ve davranış olarak da 1940'ların yapısının izinden gitmenin doğru olacağını düşündük. Çok eğimli arazide eski yapının arkasına yerleşerek bulunduğu çevre içinde “iri” kalabilecek olan yeni yapıyı parça parça görülebilir hale getirdik. Terasları farklı kotlarda bahçeler haline getirerek sınırlı bahçe olanaklarını olabildiğince artırmaya çalıştık. Işverenimiz olan Değirmendere Belediye Başkanı Ertuğrul Akalın'ın katkıları ve uygulamayı yapan Engin Aydın'ın titiz çalışmasıyla tasarım sırasında oldukça zorladığımızı düşündüğümüz yapım yöntemi ve detayların gerçekleştirilmesinde hiç zorlanmadık. Şimdi aklımızdakine çok yakın bir yapıyla karşı karşıyayız.
FMV FLORYA KAMPÜSÜ Title of the document
Florya/İstanbul ︎ 2020 ︎ İnşaat alanı: 26.000 m2 ︎ Arazi alanı: 7.000 m2 ︎ Eğitim ︎ Berin Erikci, Dilara Sezgin, Elif Çağlayan, Çiğdem Mahsunlar, Metehan Kahya, Nevzat Sayın
Title of the document










Yer ve programa ilişkin zorlayıcı etmenler kimi kararları büyük bir titizlikle gözden geçirmemizi gerektirdi. Mimari projelerin ilk aşamalarında istenenleri yerine getirmek kadar istenenleri oluşturmanın da gerektiğini düşünerek isteklerinizle yorumlarımızın bileşkesinde bir öneri geliştirdik.
                Anaokulundan liseye kadar bütün aşamaların aynı yerleşke içinde olduğu bir çözüm kurumun bütünlüğünün her aşamadaki öğrenci ve öğretmenler için hissedilir olması bağlamında önemli bir ilkesel istek olmakla birlikte bu koşullarda bunu sağlamanın kolay olmadığı da ortada. Yerin ve olası yerleşkenin büyüklükleri bağlamında yer-yapı ilişkilerinin nasıl kurulacağı çok hassas bir belirleyici. Bu yerleşke, arsanın küçüklüğü ile programın büyüklüğü nedeniyle yoğunlaştırılmış olarak bir yapı içinde temsil edilecek olduğunda bu hassaslık daha da artıyor.

FMV_Florya Sunum from NSMH on Vimeo.


BANVİT FABRİKASI
Bandırma/Balıkesir ︎ 2001 ︎ İnşaat alanı: 8.650 m2 ︎ Arazi alanı: 6.500 m2 ︎ Endüstri ︎ Atıl Betin, Emre Özberk, Mert Eyiler, Nevzat Sayın













Banvit İleri İşlem Ünitesi
Bütün işleyişi neredeyse değişmez kurallarla tanımlanmış ve sağlıkla ilgili olduğu için de tartışmaksızın uymak zorunluluğu olan bir yapıyla ilk kez karşılaştık. Süpürgelikten parapet-doğrama ilişkisine kadar süren bu belirlilik ve kesinlik içinde çalıştık. Endüstri yapılarında çoğu zaman verili durum içinden bizim belirlediğimiz sorunların çözümü için çalışırken, bu yapıda bütün açıklığı ile tanımlanmış sorunların çözümü için bir çalışmaydı.

Banvit Kapalı Spor Salonu
Kampüs girişinin hemen yanında ve diğer yapıların büyüme alanı dışında kalan tek yer, spor salonu için ayrıldı. Yapı neredeyse arasında kaldığı yolların dönüş eğrileriyle tanımlanmış oldu. Dışarıdan kullananlar için ana girişe en yakın noktada olması önemliydi. Ana işlevi spor salonu olmakla birlikte, çalışanlar için bir sosyal merkez olması amaçlanarak tasarlandı.

Banvit Giriş Yapısı
24 saat çalışan, personel otobüsleri, kamyonlar, tırlar, özel araçlar ve yayalar için bir kapı/yapı. Taşıyıcı ve kaplamalarıyla tamamen çelik. Gündüz ve gece bir endüstri yapısının girişi olduğu duygusunu taşıyan, abartısız ama görkemli, kullanışlı ve etkili.

Banvit Canlı Faaliyetler Yapısı
Çok kısa sürede bitirilip kullanıma geçmesi istenen bir yapıydı. Önce yapım yöntemine karar verdik, sonra tasarıma geçtik. Aralarındaki çarpık ara mekânla birleştirilen ince uzun iki dikdörtgenler prizmasından oluşur. Laboratuvar, toplantı salonu, dinlenme mekânlarıyla kampüs içinde özerk bir yapıdır.

BALPARMAK ÜRETİM VE YÖNETİM BİNASI
Ümraniye/İstanbul ︎ 2015︎ İnşaat alanı: 20.000 m2 ︎ Arazi alanı: 9.200 m2 ︎ Endüstri ︎ Nevzat Sayın, Serkan Çakıt




İlk üretim tesisinin de içinde yer aldığı arazinin bu büyüklükte bir yapıyı koyabileceğimiz tek boş yerine yerleştirdik yeni yapıyı. Daha sonra çevresindeki araziler de satın alındı ama o zaman tek seçenek şu an bulunduğu nokta. 10 m’yi bulan kot farkının içine yerleşen yapı yol tarafından bakıldığında iki katlı görünmekle birlikte gerçekte altı katlı bir yapı. Alt dört kat üretim ve depolamalar için üst iki kat ise ofisler için kullanılıyor. Depolama ağırlıklı olarak toprak altındaki katta, üretim katların orta kısmında, çepere yakın bölümlerde ise destek birimleri var. Ofislerde ise yerleşme dış duvara yakın ve orta kısımda ortak alan atrium var. Üretimin istemediği gün ışığı ofislerin en çok isteneni. Dolayımlı olarak da olsa bal–petek–arı göndermeleriyle çalışılan cepheler ve kütle, bu etkiyi abartısız bir biçimde yansıtıyor.

GÖN DERİ FABRİKASI-I
Gaziosmanpaşa/İstanbul ︎ 1992 ︎ İnşaat alanı: 4.032 m2 ︎ Arazi alanı: 10.000 m2 ︎ Endüstri ︎ Nevzat Sayın, Tülay Atabey Onat






Gön, işlenmiş deriden çanta, kemer ve benzeri aksesuarlar üreten bir firma. 10.000 m2'lik bir alanda, 3168 m2'lik bir atölye birimiyle 864 m2'lik bir yönetim biriminden oluşur. Toplam 4032 m2'lik bir inşaat alanı var. Arsa içindeki konumuna ikinci yapı ile birlikte karar verilmiştir. Atölye birimi; bodrum kat dahil dört katlı bir yapıdır. Bir atölye yapısının birden çok katlı bir yapı olması sık rastlanan bir durum olmamakla birlikte üretim biçimi esas olarak alındığında doğru bir çözüm yolu olduğu söylenebilir. Üretim kapasitesine ve ürün niteliğine bağlı olarak, bölümlerin yerlerinde kolaylıkla değişiklik yapılabilir. Atölye yapısı, zamanla olabilecek büyümeleri karşılayabilmesi için serbest düzenli bir yerleşime sahiptir. Projenin ilk ele alınışından, yapının kullanılmaya başlanmasına kadar geçen sürede dört katına çıkan büyüme kolaylıkla karşılanabilmiştir. Hızlı büyümenin getirdiği durumlar için bölümler arasında değişiklikler kolaylıkla yapılabilmiştir. Yönetim biriminin ele alınış mantığı da temelde aynıdır. Zamanla olabilecek büyüme ve değişikliklerin kolaylıkla karşılanabilmeleri esasına dayanır. Üç katlı bir yapıdır. Zemin kat girişkabul ve eski deri koleksiyonların sergilendiği bir mekândır. Ara kat; showroom'ları, üst kat ise büroları içerir. Bu düzenleme kararları da dondurulmuş değildir. Her bölümün kendi içinde büyüyebilmesi veya bir diğeriyle yer değiştirmesi mümkündür. Yönetim ve atölye birimlerinin bağlantısı ana kat kotundaki bir kapalı köprüyle sağlanır. Bu köprü, yönetim ve atölye birimlerinin en yakın ilişkili bölümlerinin doğrudan bağlantısıdır. Aynı zamanda yönetim yapısından girip, atölye yapısına geçecek biri için de bütün iç mekân karakterinin ve işleyişinin sergilendiği "podyum"un bir parçasıdır. Yapı hiçbir ölçekte planlaması olmayan, kendiliğinden oluşmuş derme çatma bir çevre içindedir. Bu nedenle hiçbir çevre verisi kullanılamamıştır. Yalnızca giriş cephesinin ve uzun kenarının, hâkim rüzgâra bakmaması önemsenmiştir. Burada olabildiği gibi bambaşka bir çevrenin içinde de olabilirdi. Bu yabancı olma hali onu bir çırpıda tanıyabilme kolaylığı getirir.

GÖN DERİ FABRİKASI-II
Gaziosmanpaşa/İstanbul ︎ 1992 ︎ İnşaat alanı: 4.032 m2 ︎ Arazi alanı: 10.000 m2 ︎ Endüstri ︎ Nevzat Sayın, Tülay Atabey Onat






"İnsanların hayatında 'çok özel şeyler' olduğu gibi, mimarların hayatında da çok özel yapılar vardır. Bu da benim çok özel yapım. Bundan sonra daha ‘iyi’lerini yapacak olsam da sanırım bu düşüncem değişmeyecek" diye başlıyordu birinci yapı için yazdığım yazı. (Tasarım 1992/05-24. sayı)
            Birinci yapı 1990 yılında yapılmıştı. Daha önce yapılmış olan yapının ve üretim ilişkilerinin irdelenmesi; tartışma konusu olan birçok noktada çözümü kolaylaştırdı ve iyileştirdi. Esneklik temel özelliklerden biri oldu, malzeme, yöntem, mali-yet ve işveren taleplerini bir arada değerlendirdiğimizde; 12 ay içinde bitip, çalışmaya başlaması gereken bir yapı olması gerektiği de orta-daydı. Hiçbir müteahhit firma, bu fiyatlarla, bu kadar sürede, bu yapıyı yapmaya yanaşmadı. Dört kişilik bir 'icra komitesi' kurarak uygulamayı üstlendik. Mal sahibi temsilcisi, mimar, inşaat organizasyon ve yöneticisi ve finansman sorumlusundan oluşan bu dört kişilik çekirdek kadro, başından sonuna kadar bir müteahhit firmanın tüm yetki ve sorumluluklarını taşıyarak yapıyı bitirdi. Üstelik öngörülen fiyatları daha aşağı çekerek ve tam 12 ayda. Kaba yapı/ince yapı ayrımını ortadan kaldırarak her şeyin bir defada yapılmasını sağladık. Dikkatli, titiz bir çalışmayla; 'sonra düzeltilir' anlayışı yerine, baştan düzgün yapmayı denedik; oldu. Her şey; zemin, duvar, tavan, kalıptan çıktığı gibi brüt olarak kullanıldı. Şap, sıva, kaplama gibi ele-ayağa dolaşan 'inşaat kalemleri'ni kaldırınca; kalıpları söktük, doğramaları taktık; bina bitti. Aynı anlayışı yapının bütün noktalarına taşıdık. Merdiven, asansör, korkuluk, elektrik ve tesisata ilişkin her şey 'kaba inşaat' sırasında atölyelerde hazırlandı ve yerlerine 'takıldı'. İmar durumundan kaynaklanan kat yüksekliği sınırlamalannın ortaya çıkarabileceği sorunları aşabilmek için büyük boşluklar oluşturan galeriler ve delikler bırakıldı. Bu, yükseklikle llglll sorunları çözerken, deri işlenen bir mekânda içerideki havanın temizlenmesini de sağladı. Dışından kapalı bir kutu gibi görünen yapı, içinden neredeyse yokmuş gibi. İçinde, insanların ve makinelerin üzerinde durduğu düzlemleri barındıran bir boşluktan başka birşey görünmüyor. Yapıda zorunlu olarak bulunması gerekenlerin dışında neredeyse hiçbir şey yok. Ana hatlarıyla, birinci yapıyla birlikte tasarlanan; ancak kurgusu zamanla oluşturulan ikinci yapı, birincisinin içinden çıkmış, fazlalıklarını atmış, içine giren araç/gereç ve çalışanlanıyla gerçek bir endüstri yapısını andırıyor. Ve Gön —bir kez daha— benim için 'çok özel olma' halini koruyor.
İlgili yayınlar
︎︎︎Archiscop
︎︎︎Yapı Dergisi

PHARMACTIVE İLAÇ FABRİKASI
Tekirdağ ︎ 2013 ︎ İnşaat alanı: 42.000 m2 ︎ Arazi alanı: 108.000 m2 ︎ Endüstri ︎ Çiğdem Mahsunlar, Sibel Özdoğan,  Nevzat Sayın





SÜLEYMANPAŞA BELEDİYE HİZMET BİNASI
Tekirdağ︎ 2017 ︎İnşaat alanı: 29.800 m2 ︎ Arazi alanı: 11.885 m2 ︎ Kamu/Yarışma ︎ Çiğdem Mahsunlar, Dilara Sezgin, Gülenay Erdem, Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Sami Metin Uludoğan, Serheng Dellal, Serkan Çakıt, Sibel Özdoğan 





Süleymanpaşa Belediye Hizmet Binası alanı, topografik özellikleri nedeniyle kıyıya paralel bantlar olarak yerleşen Tekirdağ'da, kuzeydeki konut bandı ile güneyindeki yeşil bant arasında kalıyor.
Yeşil bant, Atatürk Bulvarı'nın hızlı ve yoğun trafik nedeniyle şehirle ilişkisi kesilmiş olan ve içinde açık hava tiyatrosu, marina ve park olan kıyı bandının da devamı. Doğudaki mezarlık ve batıdaki SİT alanı da proje alanının önemli belirleyicileri konumunda. İşlev değiştirilecek ve turistik amaçlı kullanılacak olan Erkek Yetiştirme Yurdu arazisi de bütün bu değerlendirmelerin önemli parçalarından biri.  Arazinin otogar yapılmak için düzeltilmesi amacıyla yapılan kazı sonucu oluşan 14m'lik duvar kuzeyde yer alan konut bölgesinin önünde önemli bir bariyer.
            Arazinin konumu nedeniyle sahip olduğu nitelikler yanına programındaki konferans salonu, mesai saatleri dışında kurum dışına da hizmet verecek olan yemekhane, kiralanabilir dükkanların kullanımından gelen nitelikler de eklendiğinde Süleymanpaşa Belediye Hizmet Binası'nın kentin yeni çekim merkezinin önemli bir parçası olarak ele alınması gerektiriyor. Bu nedenle bütün fiziksel verileri kullanım amaçlarıyla birleştirdiğimizde ortaya çıkacak olan yapının herkes için demokratik, açık bir yerel yönetim merkezi olması gerektiğini düşünüyoruz. Çevresinde gerekli dolaşım alanlarını bıraktıktan sonra oluşan sınırlara kadar dayanan; yapının kullanışlı büyüklükleri oluşturacak şekilde ölçülendirilmiş genişliğinden kalan ölçülerin tamamını İÇ AVLU şeklindeki MEYDANın ölçüsü olarak kabul ediyoruz.
            Düzgün bir dikdörtgen olmasa da dört kenarlı olan ve farklı işlevlerle donatılmış yapının kolları arasındaki avlu/meydanı daha büyük bir kentsel alanın parçası olarak değerlendiriyoruz. Farklı amaçlarla kullanılacak şekilde donatılmış ve de büyük bir kentsel alanın parçasını içinde taşıyan yapı; hem dış hem de avluya dönük iç yüzüyle kurumsal bir bütünlüğü oluştururken herkese açık bir yapı olduğunu okunaklı bir şekilde ifade edecek şekilde ele alınmıştır. Bütün bu nedenlerle birbirine benzemeyen kullanımların bir arada olduğu yapı kompakt olmakla birlikte kullanışlı ve ekonomik bir çözüm önerisi üzerine geliştirilmiştir.
            Yapının içindeki avlu/meydanın güneye doğru açılıp, arazideki kot farkından faydalanarak araç trafiğinin üzerinden geçirdiğimiz köprü parkın ve ona katılan teraslar, rampalar, platformlar yardımıyla mevcut tiyatroyu da içine alarak kıyıya katılması yaya ulaşımını kolaylaştıran kentsel bir strüktür oluşturma çabasının sonucudur. Bu büyük yaya köprüsünün yapının ayrılmaz parçası olmasa da kentsel kullanımının önemli bir parçası olduğu ortadadır.

ARNAVUTKÖY YÖNETİM YERLEŞKESİ
Arnavutköy/İstanbul︎ 2015 ︎ İnşaat alanı: 53.000 m2 ︎ Arazi alanı: 90.000 m2 ︎ Kamu ︎Çiğdem Mahsunlar, Metehan Kahya, Tuğçe Şık, Rafet Utku, Gülenay Erdem, Serheng Dellal, Gaye Keskin Erol, Hakan Tung, Nevzat Sayın [Mimarlar Tasarım ile birlikte


ERBİL KONSOLOSLUĞU
Erbil/Irak︎ 2011 ︎ İnşaat alanı: 11.000 m2 ︎ Arazi alanı: 37.500 m2 ︎ Kamu ︎ Gülenay Erdem, Nevzat Sayın, Serheng Dellal





Savaşın ortasında bir ülkenin diğer bölümlerine göre daha sakin olsa bile güvenlik önlemlerinin çok önemli olduğu bir bölgesinde yer alacak olan yapı yüksek bir bahçe duvarı ile çevrilerek dışarıdan ayrılan sıkıştırılmış bir kampüs olarak ele alındı. Konsolosluk makamı ve ikametgâh bölümlerinin yanı sıra ateşelikler ve lojman yapıları tek noktadaki güvenlikli bir girişten sonra ulaşılabilen ayrı girişlere sahip. İki ayrı avlu çevresinde yer alan yapılar kullanım amaçlarına göre ayrışıp, bir bütünlük oluşturacak şekilde birleşebiliyorlar.

FİLDİŞİ SAHİLİ’NDE KARMA KULLANIM
Abidjan/Fildişi Sahili ︎ 2015 ︎ İnşaat alanı: 86.000 m2 ︎ Arazi alanı: 19.000 m2 ︎ Karma Kullanım ︎ Çiğdem Mahsunlar, Dilara Sezgin, Nevzat Sayın, Sibel Özdoğan





Bilmediğimiz bir coğrafyada çalışmaya alışkın değiliz ama Afrika’da çalışmak kışkırtıcı bir davetti. Fildişi Sahili eski bir Fransız sömürgesi; ama verdiği his hâlâ bir sömürge olduğunu düşündürüyor. Bütün varlığını Fransa ile bağlantılı birkaç ailenin yönettiği bir ülke izlenimi veriyor. Harika bir coğrafyada hiç de harika sayılamayacak bir durum var. Pislik, yoksulluk, derbederlik ve tedirginlik yüklü her yer. Bu yüzden ilk cümle güvenlikli bölge, “gated community” oluyor. Duvarlarla korunmuş bir yer istiyorlar. Konut, otel, ofis ve çarşı var programda.
            Kendisi duvar olan bir yapı yapmak olabilir mi diye sorarak başladık düşünmeye. Tropikal bir bölgede yapı yapmanın koşullarını becerebildiğimiz kadarıyla anlamaya çalıştık. Bu konuda Sibel Bozdoğan’ın “Modern Mimarlık ve Tropik Coğrafyalar” adlı yazısı zihin açıcıydı. “Duvar yapı” arsanın çeperlerine yerleşmeyi, arsanın çeperlerine yerleşmek büyük bir iç avluyu, büyük bir iç avlu da karşılıklı pencerelerini açarak havalandırabileceğimiz iki cepheli konutları yapabilmemizi sağladı.
            Güneşin doğrudan cephelere değmesini engelleyen balkon önündeki yeşil kabuk da bu havalandırma konusunu destekleyince pasif iklimlendirme koşullarını oluşturabildik ve bu koşulları, yüksek tavanlarla destekledik. Otel, ofis ve çarşı için mekanik önlemler kaçınılmaz olsa bile konutlar için pasif iklimlendirmeyi sağlamış olduğumuzu söyleyebiliriz.
             Pilotiler üzerine yükseltilen blokların altında kalan hava tünelleri avluyu serinleten, serinleyen avlu da evlerin serinlemesini sağlayan bir etki oluşturuyor. Yapılarla çevrili iç avluda gün boyu güneşli ve gölgeli alanlar arasındaki ısı farkıyla oluşan esintiler de cabası.

HALKAPINAR TEKEL KAMPÜSÜ
Halkapınar / İzmir ︎ 2014 ︎ İnşaat alanı: 225.000 m2 ︎ Arazi alanı: 19.250 m2 ︎ Karma Kullanım ︎ Aydın Meltem, Çiğdem Mahsunlar, Dilara Sezgin, Gaye Keskin Erol, Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Rafet Utku, Sami Metin Uludoğan, Serkan Çakıt, Sibel Özdoğan, Tolgay Keskin





1910’larda Fransızlar tarafından kurulan, Cumhuriyet’le birlikte Tekel İdaresi’ne geçen üretim ve yönetim yapılarının olduğu yerleşkede bira, şarap ve rakı üretilmiş. Özelleştirme İdaresi tarafından satışa çıkarıldığında yatırımcılar için cazip bir alana dönüşmüş: Hep olduğu gibi burada da abartılı bir imar durumu var. Emsale dahildi, değildi boşluklarıyla daha da abartılı olduğu ortada. Boş bir arsada olduğunda anlaşılır olan bu durum 1910’ların endüstri mirasının olduğu bir yerde anlaşılır gibi değil. Anlaşılabilir olan tek yanı bu yapıların karar vericiler için bir öneminin olmadığı. Konu bize geldiğinde yakın çevresi ve ilişkileriyle korunması gerektiğini düşündüğümüz yapıların arasına tamamlayıcı nitelikte olanlar dışında bina sokmamak ilk kararımız oldu. Arazinin neredeyse geometrik ortasından, kuzey–güney doğrultusunda geçen yolu aşılmaz bir sınır olarak kabul edip doğuda kalan ve imar durumundan görüldüğü kadarıyla yüksek yapılarla dolacak olan bölgeye yakın bölümü yoğun yapılaşmaya ayırdık.
            Yüksek yapıda bu iklimin yapısını oluşturmanın koşullarını araştırıp, mevcut ve endüstri arkeolojisi olarak ele alınacak yapıları yıkmadan onarıp, restorasyonlarıyla yetinmeye karar verirken yerel yönetimler ve koruma kurulu onaylarını sağladık.
            Tam ruhsat ve uygulama projelerine geçeceğimiz aşamada işveren ve proje yönetimi anlamadığımız bir nedenle projeyi bizden alıp, İzmir’de yasalar ve imar yönetmelikleri için danışmanlığımızı yapan ve işlerimizi yürüten bir büroya verdi. Ve konu bizim için endüstri mirası, ayrıcalıklı imar hakları, yüksek yapıların iklime bağlı nitelikleri gibi konularda bir araştırma olarak kaldı.

İZMİR AVM VE KONUT
İzmir︎ 2011 ︎ İnşaat alanı: 200.000 m2 ︎ Arazi alanı: 25.400 m2 ︎ Karma Kullanım ︎ Çiğdem Mahsunlar, Nevzat Sayın, Sibel Özdoğan, Tuğba Okçuoğlu




Bütünüyle bir dönüşüm geçiren, şehir dışında bir bölgedeki arazi otogar dışında herhangi bir yapıyla ilişkisi olmayan bir konumda. Arazinin dört köşesine yerleştirilen konut ve ofis bloklarının çarşı üzerindeki geniş alanı ortak alanlarının açıldığı teras ve çatı bahçesi olarak kullanabildikleri çözüm ikinci bir zemin kat oluşturmamızı ve bu blokların bu ikinci zemin aracılığıyla birbirleriyle ilişki kurmasını sağlıyor.

İZMİR LİMAN BÖLGESİ İÇİN KENTSEL TASARIM ULUSLARARASI FİKİR YARIŞMASI
İzmir ︎ 2001 ︎ Arazi alanı: 5.000.000 m2 ︎ Kentsel Tasarım ︎Ahmet Köksal, Ali Refik Telgeren, Ayşegül Uğurlu, Can Çinici [Çinici Mimarlık], Çağlayan Çağbayır [Çinici Mimarlık], Ebru Tabak, İbrahim Eyüp, Gezin Evren, Nevzat Sayın, Sibel Özdoğan








︎︎︎ İhsan Bilgin’in metni için

SELAMİÇEŞME PARKI ÇEVRE DUVARLARI
Kadıköy/İstanbul ︎ 2000 ︎ Kentsel Tasarım ︎ Mert Eyiler, Nevzat Sayın



Hatırladığımız duvarları yeniden gözden geçirdik. Kimilerinin yanına gittik, boyunca yürüdük, içinden geçtik, üstünden atladık, öte yanına baktık. Ne çok duvar var. Ve ne kadar farklı... Yokmuş gibi duran, bütün mendeburluğu ile üzerimize gelen, bitkilerin örtüp sakladığı, sıkıcı, merak uyandıran... Bir sürü duvar. İki şey önemli görünüyordu: İçerideki için yapılsa da; daha çok dışarıdaki için sonuçlanıyordu ve duvardaki her delik düşey yüklerin iletisini kesip yeni sorunlar çıkarırken yatay iletiyı artırıp bağlantıyı çoğaltıyordu. Yeniden parka döndük. Kent içinde abartılı bir uzunluk... Bir türlü gözümüzün önüne gelmiyordu. Başı ile sonu arasındaki 7 metrelik kot farkını yanlış ölçmüş olmalılar diye düşünüp, görememiştik. Duvar, duvar diye konuşurken yolun diğer tarafından bir tren geçti... 1/1 maket... Duvar, olması gereken yerin karşısında belirmişti... Büroya döndük ve çizdik. Aylardır orada. En çok gidip baktığımız "yapı" oldu. Baştaki merak hep sürdü. Hemen dibindeki ağaçların, bitkilerin etkisiyle; içeriden bakıldığında, tam bir "duvar". Yakından; yaklaştıkça açılan "sınır"a dönüşen, geçilemeyen ama geçirgen, koruyan ama gizlemeyen bir duvar.

Mevcut durum



Uygulama sonrası


Kentin orta yerindeki bir parkın etrafında yapmaya karar verdikleri duvar için aradıklarında; "Peki, ama neden?" diye sormuştum. Herkesin kullanımına açık bir parkın etrafında duvarın ne işi olabilirdi? Hiç tartışmaya girmeden, pazartesi günü duvarın yerine bakmamı istediler. Parkın duvar istenen kenarı boyunca yaklaşık 1 km uzunluğunda bir açık pazar kuruluyordu. Ve pazar toplandığında çekirge sürüsü geçmiş tarla gibi görünüyordu parkın pazar kenarları. Peki dedik, düşünelim... Kendimi alıştırmaya çalışmakla ilgili olmalı, gözümün önüne bütün parkların duvarları geliyordu... Taş, beton, demir parmaklık, çit, bir sürü park duvarı hatırlıyordum. Buna rağmen, "Olmasa?" diye bitiyordu bütün gözden geçirmeler... Duvar çok şeydir. Belki de en çok, gizliliktir. Kentin orta yerinde, herkese açık bir parkın duvarı neyi gizler? Duvar olsa... Gizlemese... Duvar, sessizliktir. Seslerin öte yana geçmesini engeller. Engellemese de azaltsa... Duvar, erişilmezliktir. Burası ve orası arasındaki geçirimsiz perdedir. Duvar olsa, geçirgen olsa... Duvar çoğunlukla ağırdır. Hafifletilse... Duvar, güvenliktir. Sakınır, korur. Duvar olsa... diye kesik kesik düşünür ve kendi aramızda tartışırken, duvarın kendi başına olumlu ya da olumsuz bir şey olamayacağını fark ettik. O, üzerinde açabileceğimiz deliklerle değişip başka bir şey oluyordu. Bu deliklerin sayısı, sıklığı, büyüklüğü belirliyordu onu.

SELİMİYE CAMİSİ ÇEVRESİ KENTSEL TASARIMI
Edirne︎ 2010 ︎ Kentsel Tasarım ︎ Çiğdem Mahsunlar, Tuğba Okçuoğlu, Hakan Deniz Özdemir, Sibel Özdoğan, Nevzat Sayın


“Selimiye Camii Çevresi Kentsel Tasarım”ı için proje alanına bakmadan önce makro ölçekte kente bakmakta yarar var. Edirne; topoğrafyası, Tunca ve Meriç nehirleri, tarihsel verileri ve bu veriler içinde yer alan sıra dışı yapılarıyla, iklimi ve verimli topraklarıyla bir kentin sahip olması gereken özelliklerin çoğuna sahip. Nüfusu ve bu nüfusun sosyal alışkanlıkları şehirli olma sıfatını kendiliğinden haketmesini sağlıyor.  Yayalaştırılan yollar, çarşı, eski yapılar, nehir boyu ve Selimiye çevresi hem doğal ve yapılmış çevre açısından, hem bu çevreyi kullanan Edirneliler açısından hemen her şeye sahip. Edirne kent merkezinde birkaç saat geçiren ve bu kenti bilmeyen biri iyi düşüncelerle ayrilacaktir kentten...

Kentin en önemli aksaklıklarından biri ve en önemlisi yol örüntüsü. İstanbul’dan gelen yolun doğrudan kentin içine giriyor ve Eski Cami’nin duvarını neredeyse sıyırarak devam ediyor oluşu ve tam bu noktadaki karmakarışık yol ilişkisi kentin merkezini bir boğuntuya sokuyor. Nereye giderseniz gidin aynı noktadan geçme zorunluluğu gerçek bir keşmekeş nedeni. Kent merkezinde işi olan herkesin aracını bulabildiği ilk yerde bırakma alışkanlığı ve engelleyici hiçbir önlemin olmamasi eşsiz yapılarin doğru dürüst bir kare fotoğrafının çekilmesine bile olanak vermiyor.

Bu yüzden ilk müdahalenin yol örüntüsünün düzenlenmesi olacağı kaçınılmaz bir gerçeklik. Benzer büyüklük ve topografik özelliklere sahip kentler üzerinde yapılan kısa bir araştırma bile ne yapmamız gerektiği konusunda yeterince ipucu sağlıyor.


İlk kararın doğrudan şehrin merkezine giren yolun şehir merkezi etrafinda bir ring yapmasını sağlayacak şekilde değiştirilmesi olduğunu düşünüyoruz. Çok keskin ve zor gibi görünebilecek olan bu müdahale  yerinde yapılan gözlemlerde kolaylıkla olabilir görünüyor. Ana hatlarıyla yoğun trafiğin bir ring yapacak şekilde çevrilip gidilecek noktaya ulaşan ana yollar yardımıyla kent merkezine uzanan kısa ve sonlu yollar tercihi apaçık görünüyor. Yayalaştırılan bütün yolların gerektiğinde araçlar tarafından da kullanılabilecek olması itfaiye, ambulans, çöp gibi hizmetlerin yapılabilmesinin önündeki engelleri kaldıracaktır. Dış ring’den ulaşılacak bir iç ring ve buradan merkeze uzanan yollar araçlar için hiyerarşik bir yol örtüsünün temel kuralı.

Sanayi sitesi, üniversite kampusü, istasyon, pazar, yeni otogar gibi zaman zaman yoğun araç trafiği gerektiren kullanımlar, kolaylıkla ulaşılabilen ve yavaşlatılmamiş yollar üzerinde olsalar bile bu kullanımlar dışında kalan yollar yavaşlatılmış bir araç trafiği hedeflenerek düzenlenmiştir.

Bu düzenleme, kentin gelecekte ne olması ya da nasıl olması gerektiği konusundaki kararlar doğrultusunda ele alınmış ve Edirne için slow city niteliğinin önemli bir kazanç olacağı varsayımı üzerine geliştirilmiştir. Gelişmesi istenen bir şehir için çelişik görünse bile açıkça anlaşılacağı gibi buradaki “yavaşlık” gelişmenin engeli değil gelişmenin ne yönde olacağinin kararıdır. Dış ringin toplam uzunluğunun 9 km, iç ringin toplam uzunluğunun 3,5 km olduğu düşünülürse; istediğimiz herhangi bir noktaya ulaşmanın yol uzunluğu en çok 1-2 km olacaktır. Bu müdahalenin en önemli getirisi Edirneliler için şehir merkezinde olmanın, dışarıdan gelenler için de şehirde kalmanın özendirici olmasıdır.

Ali Paşa Çarşısı’nin kuzey girişi önünden başlayıp, Eski Cami’nin önünden geçerek, Kıyık Caddesi boyunca; Selimiye’nin güneyinden geçip, okulların önüne kadar uzanan, yaya arteri gerçek anlamda bir “kent koridoru” sayılabilir.

Bu karar, bugün kente canlılığını kazandıran hatların düzenlenmesiyle kolaylıkla gerçekleştirilebilecek bir düşüncenin sonucudur.  Ali Paşa Çarşısı kuzey girişi, Eski Cami ve Üç Şerefeli arasında oluşan meydan büyük kalabalıkların “tören alanı” olarak da düşünülebilir. Bu meydandan dağılan uzantılar kentin önceden oluşturulmuş canli noktaları, önemli yapıları ve Tunca ile Meriç nehirleri kıyılarına ulaşmanın olanaklarını kendiliğinden sağlar.  Birbirine benzemeyen ama birbirine geçişli, kendine has özellikleri olan şehir merkezi mekânları savruk ve kendi başlarına olmaktan akışkan bir mekân kurgusuna ulaşır.

Ana kararlardan biri mevcut durumun kullanışlı parçalarının uzun bir kent koridoru ile birleştirilmesi üzerine kuruludur. Bu karar doğrultusunda, Selimiye’nin doğusunda kalan müze ve Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Binası’nın içinde yer aldığı alan mezar taşları için açık bir sergileme alanı olarak düşünülmüş müzenin etkin hale getirilmesi amaçlanmıştır. Her iki yapı da gerekli eklerle çok verimli olarak kullanilabilir niteliktedir.

Bu alandan Selimiye’ye doğru gidildiğinde kısa bir zaman önce restorasyonu yapılan hamam ve otel olarak kullanılan “taş odalar” yapılarından birine ulaşılır. Külliye duvarına paralel olarak yer alan bu alanda önceden var olan taş odaların izinde bir otel yapısı hem sokak persfektifinin oluşturulması hem en uç noktaya kadar varan bir canlılığın yaratılması açısından önemli olacaktır. Külliyenin doğu köşesindeki mezarlığın korunmasıyla, külliyenin güney doğusundaki ağaçlık alan kent parkı olmak için gerekli özelliklere sahip görünüyor. 

Selimiye’nin güney batı kenarında yer alan arasta önünden Eski Cami’ye kadar uzanan geniş alan eski fotoğraflarda ağaçlar ve yapılarla dolu görünüyor. Bu doluluk yapılarla değilse bile ağaçlarla yeniden oluşturulabilir. Mevcut durumu ile ne işe yaradığı belli olmayan bu bölge akasya ağaçlarıyla donatılarak eski görüntüsüne kavuşturulabilir. Bu alan içinde yer alan ve şimdi sadece bir duvarı kalmış olan bal kapanının eski izleri üzerinde yeniden inşa edilmesi Kıyık Caddesi’nin yayalaştırılmasi kararının önemli bir parçasıdır. Bu karar doğrultusunda Kıyık Caddesi üzerindeki yapıların bugün kullanıldıkları şekliyle korunup iyileştirilmeleri, alışkanlıklarin korunması açısından önemli. Hepsinin ortak kullanımında olacak bir pergole düzeninin mevcut canlılığı geliştirip, nitelikli bir duruma getireceğini umuyoruz.

Balkapanı, belediye binası arkasındaki ek hizmet binaları, taş odalar ve pergole dışında yeni yapı önerilmemiştir. Yeni yapı önermek yerine eski yapılari ve eski dokunun iyileştirilmesi temel kararlardan birisidir. Böylelikle gereksiz bir sıkışıklık yaratılmadığı gibi mülkiyet konusunda da başa çıkılması zor sorunlar üretilmemiş olacaktır. Kentin sahip olduğu verilerin tramvatik olmayan iyileştirme ve düzenlemelerle yeni bir yol örüntüsüyle ilişkilendirilmesi olarak özetlenebilecek olan kentsel tasarım anlayişı Edirne’nin kendine has bir kent olma becerisinin de altyapi kurgusudur.

FENER AYVANSARAY KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ
Fatih/İstanbul︎ 2013 ︎İnşaat alanı: 3.000 m2 ︎ Arazi alanı: 28.000 m2 ︎ Kentsel Tasarım ︎ H. Deniz Özdemir, Hakan Tung, Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Sibel Özdoğan





İstanbul’un en karakteristik bölgelerinden biri olan Haliç kenarında, büyük bir çoğunluğu yerel yönetimlerin mülkiyetinde olan yerde, mevcut dokuyu neredeyse tekrar eden yerleşme için en önemli durum, yıkıp yapmaktan ziyade bu alandaki boşluklara yeni yapılarla yerleşecek olmamızdı. Arada kalacak eski yapıların ya da tekil girişimler ile yapılacak yapıların projenin bütününe olumlu katkıları olacağını anlattık. Zemin katların mevcut durumda olduğu gibi küçük esnafın ticaret yapabileceği yapılar olacağı konusunda anlaştık. Ticari kullanımların kimi bölümlerinin bu bölgede örnekleri olan pasajlar için kullanılması ve  bahçe, sokak, pasaj bağlantılarının kurulmasıyla çevresinde güvenlik duvarı olmayan; dolayısıyla geçirimsiz olmayan, gerçek bir kentsel alan oluşturmaya çalıştık. Özel alan, kolektif özel alan ve kamusal alanların zor kullanmadan ayrışmasını sağlamaya çalışarak kütle, yükseklik, büyüklük ve dil olarak parlak bir geçmişin izlerini hâlâ taşıyan mevcut dokuyu izledik.

TAKSİM MEYDANI KENTSEL TASARIM YARIŞMASI
Beyoğlu/İstanbul︎ 2020 ︎İnşaat alanı: 60.000 m2 ︎ Arazi alanı: 60.000 m2 ︎ Kentsel Tasarım ︎ Berin Erikci, Elif Çağlayan, Dilara Sezgin, Çiğdem Mahsunlar, Nevzat Sayın 



PINAR OTEL
Erdek/Balıkesir︎ 2020 ︎ İnşaat alanı: 4.300 m2 ︎ Arazi alanı: 12.900 m2 ︎ Konaklama ︎ Berin Erikci, Çiğdem Mahsunlar, Gaye Keskin Erol, Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Pelin Güley [iç mimari], Sami Metin Uludoğan








COLOSSUS OTEL
Bodrum/Muğla ︎ 1992 ︎ İnşaat alanı: 2.700 m2 ︎ Arazi alanı: 3.000 m2 ︎ Konaklama ︎Ender Özışık, Hüseyin Önder, Gökhan Avcıoğlu, Nevzat Sayın, Niko Tzannis Ginnerup








Turizmle ilgili şeylerin iğretiliği bu konuda "hakiki" bir şey yapılamayacağını düşündürür. Abartı, gereksiz bir şıklık ve geçicilik bizi hakikat duygusundan epeyce uzağa götürür. Bodrum’da bir otel bu meselelerle uğraşmak için iyi bir konuydu. Yüksek standartta bir hizmetin küçük desteklerle bir aile işletmesi olarak gerçekleştirilebilmesi üzerine geliştirildi tasarım. Bir iç avlu çevresindeki odalar ve diğer mekanlar, ulaşılabilirliğin ve birçok şeyi aynı anda yapabilmenin en iyi yolu gibi görünüyordu.
            Çevredeki yapıların derme çatma hali ve görülmeye değer bir şey olmaması içe dönük bir yapı tercihini iyice güçlendirdi. inşa etme alışkanlıklarının iyi bir yapı elde etmek için çok yetersiz olduğu bir ortamda turizm bölgeleri "sezona yetiştirmek" telaşı yüzünden çok sorunlu yerler. Uzaktaki bir şantiyeyi denetleyebilmenin yollarını ararken yapıyı gazbeton bloklarla ve yığma olarak yapmaya karar verdik. Blok boyu ile hesaplanan ölçüler hata payını en aza indirecek, yığma tekniği de yapının yapıldığı gibi kalmasını sağlayacaktı. Yıllar sonra bugün, varsayımların gerçekleştiğini söyleyebiliriz.)  Çok sonra gördüğümüz eski bir bodrum kartpostalında, şimdi başka yapılarla sarılmış olduğu için göremediğimiz bir han yapısının fotoğrafını gördük. Benzerlikten daha fazlası vardı...

AZİZ YAHYA MANASTIRI
Ayvalık/Balıkesir ︎ 2013 ︎ İnşaat alanı: 1.700 m2 ︎ Arazi alanı: 23.500 m2 ︎ Konaklama ︎Rölöve çizimleri: Sıdıka Berberoğlu ︎Hakan Tung, Hakan Deniz Özdemir, Nevzat Sayın, Rafet Utku, Sami Metin Uludoğan, Serkan Çakıt, Sibel Özdoğan




Düşük yoğunluklu bir kullanımla az sayıda odadan oluşan bir küçük konaklama, iyi bir Ege mutfağı lokantası, Aziz Yahya Manastırı'yla birlikte Ayvalık, Cunda ve civarının manastırları ve benzeri yapılarının sergilenip, anlatıldığı galeri ile yetinip, kiliseyi de işleviyle değerlendirmeye dayalı kararlarla sonuca vardık. Uzun süredir Anıtlar Kurulu kararı bekleyen rölöve ve restitüsyon projeleri nedeniyle hiçbir şey yapılamıyor.





︎︎︎Sıdıka Bebekoğlu tarafından yapılmış olan rölöve çalışması


Ayvalık – Cunda’da güneye bakan rıhtımdaki lokantalardan sadece 500 metre açıkta olan ve bugünkü tuhaf adıyla Tavuk Adası olarak bilinen yerdeki Aziz Yahya Manastırı 1947’de dinamitlenerek yıkılmış. Bugün manastırın ve manastırın ortasındaki kilisenin duvar kalıntıları var sadece; ama yıkılmadan önceki haline dair çok sayıda fotoğraf var elimizde. Özellikle dışarıdan görüntüsünün neye benzediği konusunda epeyce bilgiye sahibiz. Mimar, restoratör Sıdıka Bebekoğlu’nun ayrıntılı araştırmasında çok sayıda bilgi ve öngörülerine dayalı rölöve ve restitüsyon projeleri var. Bütün bu verileri kullanarak eskinin izleri üzerinde ama yapıların değil, anıların rekonstrüksiyonu üzerine bir tasarım geliştirdik.


ARIOĞLU EVİ
Altunizade/İstanbul ︎ 1998 ︎ İnşaat alanı: 350 m2 ︎Arazi alanı: 7.000 m2 ︎ Konut ︎ Emre Özberk, Jülide Szawlawska, Nevzat Sayın, Sibel Özdoğan

Vaziyet Planı




Ortak ve kişisel kullanım özelliklerinden yola çıkarak ev bir "bütün" olarak tasarlanıp, ikiye ayrılıp yeniden bir araya getirilmişti. "Ev"i oluşturan iki prizma arasında yer alan "aralık" ortak ve kişisel kullanım mekânlarını birbirinden ayırır ve yeniden birleştirir. "Yaşama mekânı" zamanla değişecek kullanım biçimlerine kolaylıkla cevap verebilecek nitelikte boş bir kutudur. Geniş cam yüzeylerle dışarıya açılır ve dışarının içeriye girmesini sağlar.Kullanım açısından doğru olan ayrıştırma düşüncesi yapısal olarak da sağlanır. Yapı en küçük birimine kadar kendisini oluşturan parçalara ayrıldı, bu parçalar tıpkı evin mekân kurgusunda olduğu gibi diğer parçalar ve bütünle olan ilişkileri açısından irdelendi ve açık, okunaklı bir ilişkiyle yeniden bir araya getirildi.
            Parça, bütün arasındaki bu ilişki kurgusu basit geometrik formlar aracılığı ile yapının bütününe taşınırken, önceden hazırlanmış parçaların bir araya getirildiği, kendisini denetleyebilen bir uygulamayı ve sonuçta istediğimiz gibi bir yapıyı oluşturabilmemizi de sağladı.

BOŞLUKTAKİ BEYAZ EV
Saray/Tekirdağ︎ 1997 ︎İnşaat alanı: 620 m2 ︎Arazi alanı: 13.000 m2 ︎ Konut ︎Boğaçhan Dündaralp, Ebru Tabak, Nevzat Sayın








Gün ışığının güçlükle girebildiği meşe ağaçlarının arasındaki daracık yoldan ilerleyip, derin meşe ormanıyla çevrili parlak ışıkla dolu bir boşluğa varmıştık. Kuzeye doğru hafifçe yükselerek uzanan sürülmüş toprak yüzeyin üzerinde hiçbir şey yoktu. Boşlukla, ormanın tıklım tıkış doluluğu arasındaki gergin, sert ilişki; boşlukta patlayan, ormanın içinde neredeyse kaybolan ışıkla iyiden iyiye artıyordu. Boşluğa girdiğimiz aralık gözden kaybolmuş, yalnızlık duygusu artmıştı. Kuru toprağın içinde, toprak kadar çok, küçük beyaz taşlar yoğun ışık altında beyazlığı yayıp çoğaltıyordu. Orman bütün sesleri yutuyor, ışık bütün görüntüleri siliyordu.
            Sert kuzey rüzgârıyla başa çıkabilmek için kuzeye yerleşip bütünüyle kapansak, güneye doğru inen boşluğu bütünüyle görsek diye düşünürken, tedirginlikle, dört bir yana bakmak yerine ‘sağlam’ bir duvara yaslanıp, geniş bir açıyla önümüze bakmanın huzurunu da aradığımızı fark etmiştik.
            Yapıyla arazi arasındaki sert ilişki; ormanla arazi arasındaki gerilimin tekrarı.Yapının beyazlığı, şimdi artık çimle kaplandığı için görünmez olan toprağın beyazlığının anısı. Sessizlik; sakinlikle sürüyor.

BOUVARD EVİ
Kuzguncuk/İstanbul ︎ 2000 ︎ İnşaat alanı: 200 m2 ︎Arazi alanı: 75 m2 ︎ Konut ︎ Emre Özberk, Mert Eyiler, Nevzat Sayın






Dış görünüşü ile aynı sıra yapılardan neredeyse bir farkı olmayan, sıradanlığı standartlığı içinde kalarak tamamlanmış, iç yerleşimi ile kullanıcı isteklerinin olabildiğince yerine getirilmesi amacıyla özgün bir mekân kurgusuna sahip, dar alanda ve dikey kullanımda gün ışığından olabildiğince yararlanan, üç kata yayılmış ortak alanların geçirgenliği ve akışkanlığı ile her noktasının yaşanabildiği bir ev.

ERBAK EVİ
Ayvalık/Balıkesir ︎ 2021 ︎ İnşaat alanı: 450 m2 ︎ Arazi alanı: 4.200 m2 ︎ Konut ︎ Elif Çağlayan, Nevzat Sayın 






BÜYÜKADA ANTİKA EVİ
Büyükada/İstanbul ︎ 2014 ︎ İnşaat alanı: 490 m2 ︎ Arazi alanı: 960 m2 ︎ Konut ︎ Pelin Güley, Nevzat Sayın, Tuğçe Şık







Bu yapının 1978 yılında Mimar Edmond Sarfati tarafından projelendirilen ilk projelerini ve bugünkü yapıya esas oluşturan 1987 tarihli diğer projelerini incelediğimizde her ikisi arasında kimi farklar olsa da yapıda yaptığımız incelemelerden bu farkların esasa dair farklar olmadığını gördük. Yapı yapıldığı tarihlerden biraz daha önceki bir zamanın mimari dilini taşımakla birlikte modern mimarinin izlerini sürdüren nitelikli bir yapıydı.  Bu yüzden yapı üzerinde bir koruma kararı olmasa da kesinlikle korunması gerektiği kararı doğrultusunda hareket ettik ve yapının özgün karakteristik özelliklerini aynen koruyarak projelendirmeye özen gösterdik. Bu amaçla yapısal performans test ve raporları doğrultusunda ortaya çıkan güçlendirme ve yapısal tadilat projesinin de bu çerçevede ve bir restorasyon projesiymiş gibi yapılmasını sağlamaya çalıştık. 45 dereceye varan bir eğimde katmanlar halinde denize doğru inen terasların biraz daha gerisinde kalan kütle büyük bir saçak altında kendi gölgesinin kuytusunda ve dikkatle bakılmadan görülemeyecek bir yapıya dönüştürülebilir görünüyordu ve sonucu da öyle oldu.

MİMARKÖY
Antakya/Hatay ︎ 2015 ︎ İnşaat alanı: 13.600 m2 ︎Arazi alanı: 147.000 m2 ︎Konut Yerleşkesi ︎Çiğdem Mahsunlar, Gaye Keskin Erol, Metehan Kahya, Nevzat Sayın






Antakya merkezine 30 km mesafede bu bölgenin en karakteristik yerleşmelerinden biri olan Şenköy ile arası 1 km olan arazi doğusundaki yol dışında tümüyle çam ağaçlarından oluşan bir ormanla çevrili. Kuzeye doğru eğilerek yoldan ormana uzanıyor. Arazinin sahibi 35 mimar... Yerel mimarlıkların izinde bir yerleşke isteği ilk veriydi. 105 ev ikinci veri, ev sahipleri dışında günübirlik ya da bir süreliğine gelenleri barındırabilmek, mimarlar ve mimarlık öğrencileri için gelmek ve kalmak isteyebilecekleri bir yer olması da diğer veriler oldu.
            Antakya evlerinin yan sofalı ve avlulu tipleriyle antikitenin yerleşme ilkeleri tutunma noktalarımız oldu. Yeni bir Şenköy yapmak değildi derdimiz ama Şenköy’ün ilkeleriyle yeni bir yer kurmak olduğunu söyleyebiliriz; alışkanlıkların içinden bir yeni bulup çıkarmak...

MAYA ÇEKMEKÖY YERLEŞKESİ
Çekmeköy/İstanbul︎ 2000 ︎ İnşaat alanı: 260 m2 ︎Arazi alanı: 2030 m2 ︎ Konut Yerleşkesi ︎ Atıl Eçin, Emre Özberk, Ebru Tabak, Mert Eyiler, Nevzat Sayın

Bu tür yerleşmelerde iyi komşuluk ilişkileri için gerekli olan ancak kontrol edilmek zorunda olan yakınlık duygusu coğrafi-topografik verilerin bir tasarım girdisi olarak alınıp yorumlanmasıyla neredeyse kendiliğinden çözümlenmiştir. Yan yana dizilişler aynı düzlemdedir. Böylelikle ana yol bağlantıları sorunlu yokuşlar oluşturmadan çözülebilir, arka arkaya dizilişler ise farklı kotlara alınarak evlerin görüş açılarının boş bırakılması sağlanır. Böylelikle ada bazında bir çözüm önerisinin ana hatlarını oluşturan rasyonel bir grid’e ulaşılır. Her biri için ayrılan alan içinde evler, konumları, büyüklükleri, bodrum katın ne kadarının açığa çıkarılacağı ve havuzun yeri gibi faktörlerin etkisiyle dönüşerek birbirinden farklı birimler oluşturur. Yerleşme kararlarıyla iç içe geçmesi gereken ev tipleri bu kararlar doğrultusunda oluşturulmuştur. Temel olarak servis alan ve servis veren mekanların ayrıştırılıp yeniden ilişkilendirilmesi yoluyla çözümlenmişlerdir. Mutfak, banyo, giyinme odası, tesisat dairesi, bakıcı odası, iş odası gibi servis veren mekanlar kapalı cepheye; yaşama, yemek, yatak odası gibi servis alan mekanlar açık cepheye yerleştirilmiştir. Evin kullanışlılığı için önemli olan bu tutum, aplikasyon sirasında topografik veriler nedeniyle gerekli olan esnekliği de sağlayacaktır. Evler, mekânların açıklığı, akışkanlığı, havuzun yeri, bodrum katın büyüklüğü, alt ve üst bahçelerin büyüklük ve konumları, tesviye edilmiş veya doğal eğimi içinde çözülmüş olmaları gibi noktalarda, değişime elverişli şemalar olarak düşünülmelidir. Değişikliklerin evlerin her birini farklı kılacak şekilde ve kolaylıkla yapılabiliyor olmasının nedeni bütün yerleşmenin 4 x 4 metrelik bir modüler ızgara üzerine yerleştirilmiş olmasıdır.
            Modüler çözüm aynı zamanda inşa etmenin kolaylığını ve ekonomisini de getirmektedir. Apartmanlar ve townhouse'lar da aynı modül içinde çözümlenmiştir. Apartmanlarda daha büyük bir daireye sahip olmak isteyen biri için dairenin yatayda ve düşeyde büyütülmesi mümkündür. Bu esneklikler, farklı talepleri olan kişilerin isteklerini yerine getirebilmek için önemlidir. Kullanıcıları belirsiz bir yerleşmenin tasarım kararlarının ne kadar esnek ve ne kadar kesin olması gerektiği bu tür projelerde en önemli konulardan biridir. Apartmanlar yol boyunca yerleştirilerek dış ortamla yerleşkenin ara kesitini oluşturur. Parçalı ya da sürekli yerleştirilmiş olmaları halinde de bu özelliklerini sürdürürler.



AKBÜK KONUTLARI
Didim/Aydın︎ 2008 ︎ İnşaat alanı: 35.000 m2 ︎ Arazi alanı: 113.500 m2 ︎ Konut Yerleşkesi ︎ Ahmet Korfalı, Bahar Lakerta, Betül Tuncer, Dila Gökalp, Erdem Şeker, Hakan Deniz Özdemir, İbrahim Eyüp, Nevzat Sayın, Özlem Özdemir, Sibel Özdoğan, Tuğba Okçuoğlu







Çok büyük bir arazide çok mimarlı bir büyük projenin iki yapı adası üzerinde çalıştık. Birinde bulunduğu yere gömülen ve o yerin bir parçası olmaya çalışan evleri, diğerinde ise o yere ilişen ve kayaların üzerine bırakılıvermiş gibi duran evleri oluşturduk. Aynı coğrafyada aynı programa sahip bir konuda iki farklı görüş üzerinden tartışarak ilerledik ve sonunda hangisinin daha doğru olduğu konusunda kesin bir karara varamayınca iki adada iki ayrı öneriyle çalışmaya karar verdik.
            Programa, kullanışlılığa, değişik istekleri karşılayabilme kapasitesine göre aynılık düzeyinde benzer olmalarına rağmen, sonunda elde edilen yerleşme alanları kendilerine has özelliklere sahip olacakmış gibi görünüyor.

TEPE NARLIFE
Maltepe/İstanbul ︎ 2013 ︎İnşaat alanı: 298.000 m2 ︎ Arazi alanı: 147.000 m2 ︎ Konut Yerleşkesi ︎ Burçin Tunç, Çiğdem Mahsunlar, Gaye Keskin Erol, Hakan Tung, Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Serheng Dellal, Serkan Çakıt, Tuğba Okçuoğlu, Tuğçe Şık










Toplu konut projelerinin “Dört fili bir Volkswagen’e nasıl sığdırırsınız?” sorusunun cevabını bulmak gibi olduğunun bir başka örneği de bu proje sayılır. Sokak yerine ortak bir avlu/bahçe denemesi. Daha önce yaptığımız Narcity yerleşkesine bakan, doğuya açık kenarı dışındaki kenarları farklı nitelikteki bloklarla çevrelenmiş bir ortak avlu etrafında yerleşmiş olan evlerden oluşuyor. İç avlu yapıların ve insanların da birbirleriyle ilişki kurmasını sağlıyor. İmar koşullarıyla verilen yoğunluğun arsaya yayılması yerine çeperlere yerleştirilmesi iç avlunun, iç avlu da ilişkilerin altyapısını oluşturuyor.

KIZILBEL EVLERİ
Fethiye/Muğla ︎ 2000 ︎ İnşaat alanı: 260 m2 ︎Arazi alanı: 2030 m2 ︎ Konut Yerleşkesi ︎ Atıl Eçin, Emre Özberk, Ebru Tabak, Mert Eyiler, Nevzat Sayın







Daha sonraki yapıların da malzemesi olmaya aday sayılacak kadar iyi sonuç veren harman tuğlası ve taş gibi yerel malzeme, yerel işçilikler ve geliştirilmiş geleneksel yapım yöntemleri kullanılarak inşa edilen birimler, yılın belirli zamanlarında kullanılacak, konukları çok ve sık olan büyük bir evin parçalarına ayrıştırılıp, bu parçaların arazi içinde belirli mesafede bir araya getirilmesi kararı üzerine tasarlandı ve yapıldı. Ev sahipleri ve konuklara ayrılan yapılarla, ortak mutfak-yemek mekânı ve havuz bağımsız yapılardır. Arazi koşulları ve birbirleriyle olan ilişkileri gözetilerek yerleştirildiler. Bu tutum yerleşmenin zamanla bir konaklama ünitesine dönüştürülebileceği nedeniyle bir deneme olarak görülebilir.

GÜMÜŞHANE KÜLTÜR MERKEZİ
︎ Gümüşhane ︎ 2008 ︎ İnşaat alanı: 3.500 m2 ︎ Arazi alanı: 18.000 m2 ︎ Kültür ︎Ahmet Korfalı, İbrahim Eyüp, Nevzat Sayın






THE SEED KONSER SALONU
Emirgan/İstanbul︎ 2009 ︎ İnşaat alanı: 2.000 m2 ︎ Arazi alanı: 1.500 m2 ︎ Kültür ︎ Ahmet Korfalı, Nevzat Sayın, Sinem Cerrah, Umut Durmuş



Asya–Avrupa ayrımının en kesin ifadesi olan İstanbul Boğazı, içinden geçen irili ufaklı tekneleri ve çevresindeki dokuyla olduğu gibi korunması gereken yerlerden biri. Hatta çevresini biraz ayıklamak, seyreltmek, temizlemek gerekiyor. Bu yüzden bu bölgede yapılacak olan yapıların olabildiğince sakin, geriye çekilmiş ve neredeyse görünmeyen yapılar olmasında yarar var. Hemen Boğaz’ın kıyısında sayılabilecek olan bir müze kampüsünün içinde yer alacak olan “oda orkestrası için konser salonu” yapısı üzerine çalışmaya başladığımızda görünmeyen bir yapı yapmamız gerektiğine inanıyorduk. İşaret edilmedikçe, söylenmedikçe, gidilmedikçe görünmemeliydi: Yer altında bir yapı yapmaya karar verdik... Mevcut kıymetli ağaçların kökleri, eski evin temelleri, şimdiki haliyle korunmasını istediğimiz teras ve duvarlar arasına sıkışmayı göze aldık. İçine girilmedikçe, hakkında en küçük bir fikrimizin bile olmayacağı bir mekândı tanımlamaya çalıştığımız yer; toprakları, kayaları boşaltırken, neredeyse tamamen çelik olan yapı da bir atölyede imal ediliyordu.





Sarı kapıdan içeri girdiğinizde parlak, siyah çok yüzlü iç bükey elipsoid, içine giren bütün renkleri umulmadık sürprizlerle abartarak yansıtıyor. Akustik panellerden oluşan iç kabuk, eğimi değişip dümdüz olabilen zemin, gerekli ekipmanları asabileceğimiz tras ve orkestraya göre büyüyebilen sahneye sahip, 300 dinleyici için bir oda orkestrası salonu var karşımızda.

Ağaçlar, eski ev, teras ve duvarlar eskiden oldukları gibi duruyor. Biz bütün bunların içinden geçip, müzik dinleyeceğimiz yere ulaşabilmek için adım adım dış dünyadan uzaklaştığımız bir yolculuğun sonunda; parlak, siyah bir boşluğun içinde bizi bekleyen, her biri farklı koltuklara ulaşıyoruz. Işıklar azalıp müzik başladığında müzik, müzisyenler ve  yansımaları dışında hiçbir şey kalmıyor.






GALERİ APEL
Beyoğlu/İstanbul︎ 1996 ︎ Kültür ︎ Görken Volkan, Nevzat Sayın, Tülay Atabey





 


ADGSL Konser Salonu
Üsküdar/İstanbul ︎ Kültür ︎Çiğdem Mahsunlar, Gaye Keskin Erol, Engin Aydoğan, Nevzat Sayın
 






AKBANK SANAT
Taksim/İstanbul ︎ 2017 ︎ Kültür ︎Çiğdem Mahsunlar, Nevzat Sayın, Serkan Çakıt, Sibel Özdoğan

















ACTERA GROUP OFİS YAPISI
Çengelköy/İstanbul ︎ 2016 ︎ İnşaat alanı: 1.000 m2 ︎ Arazi alanı: 330 m2 ︎ Ofis ︎ Gülenay Erdem, Nevzat Sayın





Endüstri yapısından otele, otelden ofise dönüşen yapının vergi kayıtları 1875 yılına kadar gidiyor. En azından 143 yıllık bir geçmişten söz ediyoruz. Uzun ömürlü şeylerin kıt olduğu bir coğrafyada sıra dışı bir durum. Bina, alkol ve ispirto fabrikası olarak yapılmış. Alkol üretimi Tekel’e geçince briket kömür üretilmiş. Daha sonra plaj ve yazlık sinema olarak kullanılmış. 2005’te Sumahan on the Water adıyla turizme katılmış.
            İşimiz bu yapının yarısını Actera Group için bir ofis yapısına dönüştürmekti. Tarihinin ve coğrafyasının sıra dışılığı yeni kullanım programında da vardı. Çok sayıda irili ufaklı toplantı odası, hepsi denize nazır “partner” odaları ve rıhtım kotundaki açık ofisleriyle kendine has bir mekân ihtiyacı olan Actera’nın programını bu yapıya yerleştirirken, otel olarak kullanılan hacimden neredeyse hiç iz kalmadı; ama buna rağmen o halinin etkileyici ve iyi hislerini taşıdığını düşünüyoruz. Bütün katlarda çözümler servis veren ve servis alan mekânların ayrımı ve gerektiği gibi ilişkilendirilmesi üzerine kurulu.
          Dış görünüşünde hiçbir şey değiştirmediğimiz düşünülürse yapıların ilk yapıldıklarından çok farklı kullanımlar için de değerlendirilebildiklerini, yapı ömrünün çok uzun olduğunu ve buna bağlı olarak yıkmak yerine dönüştürerek kullanmanın önemi üzerine iyi bir deneme olarak görünüyor.

DOĞUŞ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Maslak/İstanbul ︎ 1994 ︎ İnşaat alanı: 5.500 m2 ︎ Arazi alanı: - m2 ︎ Ofis ︎ Gökhan Avcıoğlu, Nevzat Sayın, Selda Baltacı, Tülay Atabey






Geniş bir arazinin yola bitişik sınırında uzun zaman önce yapılmış ikiz betonarme iskeletler, bir genel müdürlük yapısı olarak tasarlanıp bitirilecekti. İmar paftalarında İki yapı arasında bir yol görünüyordu. İki yapıdan bir genel müdürlük yapısı oluşturabilmek için bir bağlantı yapısı gerekliydi ve yol tam bu yapinin olmasi gereken yerde duruyordu. Yolun izinde uzun bir giriş yapısı ve her iki yapının girişlerini birleştiren ters yönde ikinci bir dar uzun yapının kesişmesiyle oluşan bileşik yapı giriş, güvenlik, bekleme, kabul gibi işlevler için kullanılabilirdi. Bu kararlar doğrultusunda yolu stın almalarını istedik. Önce olmaz gibi görünen bu öneri kabul edildi. Böylelikle ana yol kotundan hayli aşağıda kalan yapılara başlangıçta düşünülenin tersine arkadan girmek araç trafiğinin ve servislerin de doğru çözülmesini sağlıyordu. Çıkmaların dış hizalarından yere kadar indirilen cepheler kütleleri düzgün prizmalara dönüştürdü. Ters çevrilmiş girişleri yüzünden giriş cephelerinde kalan merdiven kuleleri iyice belirgin hale getirilerek ofis bölümünden ayrıştırıldı ve abartılı belirgin iki kütle elde edildi. Uzaktan algılanan bu abartı yapıya yaklaştıkça azalıp giriş yapısının içindeyken yok oluyor.
                Birkaç kez kullanıcısı değişen yapı bugün de başka bir kurum için yine genel müdürlük yapısı. Ana yoldan yaya girişini ve “arkadan” ana girişi taşıyan ara yapı iki blokun toplamından daha fazlasını sağlıyor.

NSMH KÖŞE OFİS
Kuzguncuk/İstanbul ︎ 1994 ︎ İnşaat alanı: 180 m2 ︎ Arazi alanı: 60 m2 ︎ Ofis ︎ Nevzat Sayın,Tülay Atabey, Serhat Sönmez







Yüz yaşında ahşap bir binanın kendi çalışma mekanımız olarak seçilip, çalışma biçimimize uygun olarak dönüştürülmesi, işveren ve mimarın aynı olması durumunun bir örneği. Bizden önce varolan geleneksel çevrenin içinde benzerleriyle bir arada olan ve bu bir aradılıkla kazanılmış bir ruhu olan yapıyı kendimiz için ele alırken en önemli verilerden biri, sahip olduğu ruhun sürmesini sağlamak oldu. Yüz yıl önce yapıldığı gibi yaptık. Aynı teknolojiyi ve hemen hemen aynı malzemeleri kullandık. İç mekânları ise çalışma biçimimize bağlı olarak ele aldık. Yüz yüze konuşarak, tartışarak çalışma alışkanlığımızın mekânlarını oluşturduk. sınırlı bir büyüklük içinde yeterli ve istediğimiz gibi mekânlara sahip olduk.

KİŞİSEL BİR OFİS
Altunizade/İstanbul ︎ 2013 ︎ İnşaat alanı: 2.350 m2 ︎ Arazi alanı: 325 m2 ︎ Ofis ︎ Gülenay Erdem, Nevzat Sayın




Bu yapı Aydın Doğan’ın kendisi için istediği bir ofis yapısı olarak tasarlandı. Arazide, 1950’lerde yapılmış bir yapının ve arazinin, çevre yolları istimlakları ile ilgili olarak başına bir şey gelmemesi için yapılan tescillendirme nedeniyle şimdilik Anıtlar Yüksek Kurulu’nda bir dosya olarak duruyor.

LAPİS HAN OFİS YAPISI
Kartal/İstanbul ︎ 2014︎ İnşaat alanı: 32.000 m2 ︎ Arazi alanı: 5.000 m2 ︎ Ofis ︎ Burçin Tunç, Gözde Doğramacılar, Gülenay Erdem, Metehan Kahya, Nevzat Sayın, Pelin Güley, Serheng Dellal, Sibel Özdoğan, Tuğçe Şık



E5 üzerinde bir iş merkezi için ilk veri görünür, fark edilir olmaktı. Ve bu fark edilebilirliği yükseklikle bağlantılı saydıkları için mümkün olan en yüksek yapıyı istemişlerdi. Hızlı trafiğin olduğu bir çevre yolu üzerinde olabildiğince uzun süre görüş açısında olmanın görünürlüğü destekleyeceğini düşündük. Herkesin en ilginç yapıyı yapma çabasının tersine, çevredeki yapılara benzemese bile anılarımızla bağlantı kurarak tanıdıklık hissini de taşıması gerektiğine karar verdik.
            Tanıdıklık hissi eski zamanlardaki kervansaraylardan ve yakın zamanlardaki iş hanlarından geliyor. Görünürlüğün desteği de kırmızısından.

ARGOS OTEL’DE SPA-HAMAM
Uçhisar/Nevşehir ︎ 2015 ︎ İnşaat alanı: 800 m2 ︎ Arazi alanı: 658 m2 ︎ Rekreasyon︎ Dilara Sezgin, İbrahim Eyüp, Nevzat Sayın ︎ Proje







İlk mimarlık ödülümüzü 1990 yılında “Göreme’de Bir Boşluk” adıyla tasarladığım Kapadokya Bölgesi’nde, kayaların içine oyularak yapılacak olan bir yapı için hazırladığımız proje ile almıştık. Yirmi beş yıl sonra yine aynı coğrafyada benzer bir yapı için çalışıyoruz. Şimdi hem bölge için hem de bu tür bir yapı için daha çok şey biliyoruz. Herhangi bir yerde kolaylıkla başa çıkılabilecek olan hijyenik koşullar buradaki tozumalarla ilgili olarak önemli bir sorun. Doğal yüzeyleri kapamak, kaplamak istemiyoruz. Bu yüzden ilk toplantıların konusu genellikle yüzeylerin nasıl özgün haliyle korunacakları oluyor. Bunca zaman önce olağanüstü mekânlar oluşturulmuş olan bu bölgede yeni bir işlevi de eski mekânların içinde görmek ilk dürtümüz ve çalışmamızın da en önemli verisi. Zemin–duvar ilişkisinde 90° açı yok. Her şey elini kaldırmadan çizilmiş gibi ve yine öyle olsun istiyoruz.

SANTRALİSTANBUL YEME İÇME MEKÂNLARI
Eyüp/İstanbul ︎ 2011 ︎ İnşaat alanı: 2970 m2 ︎ Arazi alanı: 118.000 m2 ︎ Rekreasyon︎ Ahmet Korfalı, Mert Eyiler, Nevzat Sayın, Özlem Özdemir, Sibel Özdoğan

KAFETERYA 1 Öğrenciler için yemek salonu olarak ayrılan bölüm, kampüs elektrik santrali olarak işlev görürken de yemekhane olarak kullanılmış olan yere yapıldı. Dayanıklılık ve yeterlik anlamında eksik olan, verimli olmayan eski yapıyı yıkıp bir kısmı bu izler üzerine yerleşen yapıyı sonraki zamanlarda ekleyerek büyütebilme imkânı, yer seçiminin önemli girdileri oldu. Dere kenarına kadar genişleyerek büyük bir parka dönüşebilecek olan yerleşkenin bu noktasına yakın olan ikinci kapısından servis alma kolaylığı da bu kararı pekiştirdi.
            Koruma kararı olan hemen yanı başındaki eski yapı ile birlikte açık, yarı açık, yeni küçük yapılarla serbest zaman geçirilebilecek bir yer olması, bu noktayı öğrencilerin bir arada olma mekânına dönüştürebilirdi. Ve aradan geçen on yıl bizi haklı çıkardı.



KAFETERYA 2 İlk karar aşamalarından beri lokanta olarak düşünülen bir yerdi ve sonunda öyle oldu. Çok büyük bir bölümünü yeniden yaptık; ama söktüğümüz parçaları aynen, yeniden yapıp taktığımız için yapı eski, özgün haliyle duruyor.
            Her iki ucuna yaptığımız eklerle yapıyı uzatırken endüstri yapı-larının büyüme davranışlarından birini kullanarak aynı strüktür ile yapıyı uzatmakla yetindik.


KAFETERYA 3 Paris’te Pompidou Center’ın hemen karşısındaki Brancusi Atölyesi’nin yeniden yapımından oluşan müze gördüğüm en güzel sanat mekânlarından biridir.
            Bu yapının da öyle bir yer olabileceğini düşünerek başladık. İlhan Koman adını taşıyan bir araştırma, çalışma ve sergileme mekânı olabileceğine inanıyorduk. Dış görünüşünü aynı tutarak içini bu amaca uygun değiştirebilirdik. Gerekirse endüstri yapılarının büyüme imkânlarını kullanarak zaman içinde her iki doğrultuda da büyütebilirdik. Ne yazık ki bu düşüncelerimizi gerçekleştiremedik ve bir kafeterya–lokanta yapmakla yetinmek durumunda kaldık.



ALEV EBÜZZİYA SİESBYE SERGİSİ
İstanbul︎ 2002︎ Sergileme ︎ Nevzat Sayın ︎ Uygulandı



Sergi Metni
Alev Ebüzziya Siesbye Sergisi için Türk İslam eserleri Müzesi Büyük Salonu kullanılacak. Binlerce yıllık geçmişin son bin yıllık döneminin önemli örneklerinin sergilendiği bu salon hemen hemen şimdiki haliyle korunarak sergilemenin müze içinde yer alması amaçlanmıştır.

Karmaşık bir altyapının üzerine kurulu yalınlaştırılmış temel formlarla çalışan Alev Ebüzziya'nın çanakları için bu salonda sergilenmekte olan geçmiş zamanın kültürlerarası objeleri "uzak örnek" oluşturmaları açısından ayrıca önemlidir. Bu yüzden sergileme olabildiğince sakin ve sadece çanakları okunaklı kılacak bir platform oluşturacak şekilde tasarlanmıştır.

180 cm × 1260 cm’lik platform üzerinde yer alan çanaklar kendi tarihlerini oluştururken mevcut müze standları içine yerleştirilen az sayıdaki çanak, doğrudan ilişkilendirilmeleri amaçlanmaksızın büyük tarihin içindeki yerini alır.
Duyusal açıdan yalın, duygusal açıdan karmaşık, anonim gibi göründükleri halde benzersiz çanaklar için sergi yeri ve sergileme düzeninin doğru olduğunu düşünüyoruz.

AXIS MUNDI SERGİSİ
İstanbul︎ 2014 ︎ Sergileme ︎ Nevzat Sayın ︎ Uygulandı




DİLEK AĞACI
Maçka/İstanbul︎ 2013︎ Sergileme ︎ Nevzat Sayın ︎ Uygulandı

Basın Bülteni’nden

—Mehmet Konuralp tasarımı olan Maçka Sanat Galerisi’nde zemin ve duvarlar 10×10 cm seramik karolardan oluşuyor,bütün boyutlar da bu karonun katlarından. Ben de aynı yolu izleyip, 10×10 cm göz aralığı olan ve inşaatlarda çokça kullanılan malzemelerden olan çelik hasırı kullandım ve bir ‘yılbaşı ağacı’ndan beklenen piramidal yapıyı bu gridal levhaları belirli bir düzende kesip, yeniden bir araya getirerek oluşturmaya çalıştım.
Konuralp’ in yıllar önce yaptığından kopya çekerek yaptığım yılbaşı aralığında kısa bir süre için o’nun mekanına yerleştirmeyi denedim. Konuralp’e, Rabia’ya ve Maçka Sanat’a iyi seneler dileği yerine geçerse sevinirim.

DUVAR SERGİSİ
İstanbul︎ 2007︎ Sergileme ︎ Nevzat Sayın ︎ Uygulandı





Fotoğraflar: Cemal Emden


“Eğitimini Modernizmin aforizmaları arasında geçirmiş bir mimarın en çok duyduğu cümlelerden biri; yapının dış yüzünün, iç mekanın çözümlemesi sonucu kendiliğinden oluştuğu ve dış yüz için ayrıca uğraşmaya gerek olmadığıydı. Doğrusu kuşku verici bir önermeydi bu. Bir yapıya dair neredeyse tüm değerlendirmelerin dıştan başladığını gördükçe, bu önermenin doğru olamayacağı çıkıyordu ortaya. Her iki tarafın gerektirdiklerinden uzaklaşmadan iç ve dış için bir ortak çözüm olmalıydı. İşte bu düşünce, iç ve dışın ara kesitinde duran duvarı çok önemli bir mimari öğeye dönüştürüyordu. Başlangıçta doğrudan ve yalnızca mimarlıkla ilgili olan bu duvar meselesi dallanıp budaklandı ve benim en çok merak ettiğim “şey” oldu. İki ayağı üzerinde doğrulup, düşey duruma geçmeyi yerçekimine inat becerebilen insan, kendisi olma haline bürünürken yine düşey bir üretim olan duvarı inşa etmeyi de öğrendi. Bulabildiği bütün malzemeleri kullanarak, en yüksek, en uzun, en kalın duvarları dikti. Başkalarının duvarlarını yıktı, kendine yeni duvarlar yaptı. Bugün hala ve kuşkusuz gelecekte de duvarlarla uğraşacağız: yapmak ve yıkmak için. İç ve dışın ara kesitini oluşturan duvar, genellikle önündeki ve arkasındakinden yola çıkan bir tanımlamayla anlaşılmaya, anlamlandırılmaya çalışılır. Oysa duvar inşa edildiği amacın yanısıra kendisi olarak da özel öneme sahiptir. Doğrusu asıl merak ettiğim de bu “kendisi olma” halidir.”


1998’de FOL Dergisi’nin sunuş yazısında yazmışım yukarıdaki satırları. Gerçekten de en çok merak ettiğim, duvar olmuştur. Mimar olmasaydım böyle olur muydu bilmiyorum ama mimar olmamım bu merakı arttırdığına kuşku yok.

Amelie’den sergi önerisi geldiğinde bugüne kadar yaptıklarımızın anlatıldığı bir sergi yapmak gelmişti aklıma. Projeler, fotoğraflar, kısa – uzun açıklamalarla bir sergi yapabilir ve derdimizi anlatmayı deneyebilirdik. Büroda bunu konuşmuş, kararlaştırmış ve ön çalışmalara başlamıştık.

Bülent Erkmen’ le konuşurken böyle bir sergi yerine, bir kavram üzerine gitmenin ve bu kavram üzerine sergi yapmanın daha iyi olacağını söyledi. ‘Gizli’ küratörlüğünü, tasarımını Erkmen yapacak, ben de istediklerini yerine getirecektim. Duvar böyle belirdi. Bizim yaptıklarımızdan çekilmiş duvar fotoğraflarından bir kısmını Erkmen’e gönderdim. ‘Tamam, buradan devam edebiliriz’ dedi, ama ilk metinleri fazla ‘şairane’ bulup, geri çevirdi. ‘Dümdüz ne yaptığını ve nasıl yaptığını yaz yeter’ diye bir komut aldım. Denedim, gönderdim, onayladı.

Fotoğrafları Cemal Emden çekecekti. Birçoğunu daha önce çekmişti, birkaç konuyu daha çekince tamamlanacaktı. Çekti. Fotoğraflar tamamlandı. Bütün çalışma –ben istemeden– 10 yıl önce yazdığım bir yazının devamına ‘duvarın kendisi olma hali’ ne dönüşmüş oldu. Olabildiğince birbirine benzemeyen yapı ve duvarları seçmeye çalıştık, ama hepsinin ortak paydası neden, nasıl ve ne’ yle yapıldıkları oldu.

WUNDER MAĞAZA
Nişantaşı/İstanbul ︎ 2021 ︎ İnşaat alanı: 200 m2︎ Ofis ︎ Ebru Tabak, Nevzat Sayın




Ayakkabı, belki az, belki çok ama hemen herkes için önemli bir ‘şey’. Taban ve sayadan oluşan bu giyecek rahatlığı, modası, şıklığı, rengi, stili, markası, aksesuarları ve fiyatı ile sadece bir ‘ayak kabı’ olmaktan çıkar ve kişisel kimlik aktarımının ifadesini taşıyan bir nesneye dönüşür ve bu nesne de kimi zaman bir ‘kült nesne’ olur. Wunder, satışta olan bütün ayakkabılarıyla olmasa bile bazı önemli markaların az bulunur örnekleriyle ayakkabıyı kült nesneler mertebesine yükselten mağazalardan biridir. Wunder’in sergilediklerine ayakkabı demek yerine sneaker demek daha doğru. İnternette ayakkabı türleri diye bir arama yapmaya kalktığımda 53 tipin yer aldığı bir liste çıktı. Bunlardan biri de sneaker. Wunder’in sergileyip, sattıkları da bu ayakkabılar. Hip-hop müzikle birlikte popülerliği de artmış sneakerların. Adidas’ın “Superstar”ı, Nike’ın “AirForce”u, Reebok’ın “Pump”ı derken almış başını gitmiş konu. Ayakkabı değil de eski bir kelimeyi yeniden kullanıma sokarak “pabuç” kullanılıyor daha ziyade. Çok sayıda marka, az sayıda özel tür var. Sneaker müzesi gibi bir mağaza olsa iyi olur diye düşünmeye başladık kendi aramızda konuştukça ve sonunda gerçekten de neredeyse pabuçlardan başka bir şeyin görünmediği, bakanla bakılan şey arasında engel olmayan bir ‘boşluk mekân’ elde edebildik. Böylelikle, bu küçük nesnelerin her biriyle ayrı ayrı göz göze gelebilir, sonra birbiriyle karşılaştırarak hepsine birden göz atabilir ve daha sonra en çok istediğinizin önünde durabilirsiniz.

SİYAH BEYAZ PİZZA
Ankara︎ 2021 ︎ Uygulandı ︎ İnşaat alanı: 900 m2 ︎ Arazi alanı: 160 m2 ︎ Ticari ︎ Çiğdem Mahsunlar, Nevzat Sayın






1952 yılından bu yana Kavaklıdere Caddesi No:3’ün alt iki katında yer alan Siyah Beyaz, barı ve galerisiyle hedonistik şeylere meraklı Ankaralıların iyi bildiği bir yerdir. Başka şehirlerden buraya yolu düşen hedonistler de buraya uğramadan edemez. Yoldan görünen haliyle neredeyse yapıldığı gibi duran yapı, sakin kütlesi, kapatılmamış balkonları ve yerine yakışan boyutlarıyla nitelikli bir ortalamayı temsil eder. Bu yapıya eklenecek bir pizza salonunu yapının bu özelliklerine halel getirmeden nasıl ekleyeceğimiz üzerinde durmuştuk en çok ve “Daha önce dikkat etmemişim, bu yapı hep burada mıydı?” sorusuyla yapmak istediğimizi büyük ölçüde becerebildiğimizi anladık… Her yapı değişir, dönüşür, eklenir, çıkarılır. Önemli olan bunun nasıl yapıldığı ve bütün bunlar yapılırken neyin nasıl korunduğudur. Ağaçların, bitkilerin yardımı ve apartmanın sürdürülebilir izleriyle iri bir yeni bölümü, ana yapıyı zedelemeden yerine yerleştirebildiğimizi düşünüyorum.

AL-AFAF ALIŞVERİŞ MERKEZİ
Kerbela/Irak ︎ 2012 ︎ Proje ︎ İnşaat alanı: 9.000 m2 ︎ Arazi alanı: 2.600 m2 ︎ Ofis ︎ Hakan Deniz Özdemir, Nevzat Sayın, Pelin Güley, Sibel Özdoğan









“Kadınlar için AVM projesi yaptırmak istiyoruz” dediğinde telefondaki ses, “Konuyu değil, yeri ilgi çekici bulduğum için yapabilirim ama önce yeri görmeliyim," dedim. İstanbul’dan Bağdat’a uçtuk ve Bağdat’tan Kerbela’ya gittik. Bağdat hem uzak hem yakın tarihin mimarlıklarının kalıntılarıyla, karanlık ve toz içinde bir yerdi. Beyrut’ta ve Lefkoşa’da buna benzer duygularım olmuştu ama buradaki acının dozu çok yüksekti. Bağdat–Kerbela yolu iyice pekiştirdi bu duyguyu. Düşünmek için çok az şey vardı. Benim burada ne işim var diyen iç sesimi bastırıp konuya odaklanmaya çalıştım... Kerbela hep merak ettiğim bir yerdi; merak ettiğimden fazlası vardı. Şiiler için hac mevsimindeydik ve dünyanın her yerinden gelen Şii hacılar Kerbela’nın acısını törensel bir biçimde ifade ederek Bağdat’ta başlayan acıyı ve acımayı doruğa çıkarıyorlardı. Gecenin karanlığı ve hacıların simsiyah giysilerinin tam tersinde delici bir güneş ışığı, sarı bir çöl tozu ve binlerce ayna parçasından yansıyan ışıklarla aydınlanan türbelerin içleri vardı.
            Konuyu ikide bir hatırlamaya çalışarak baş döndürücü atmosferden çıkmaya çalıştım. Buraya yine gelmek için işi almaktan başka şansım yoktu. Aldık ve sarı çöl tozu renginde bir dantelle kaplı kütleyi ıssızlığın ortasına koyduk. Program açısından önemli bir farklılığı yoktu. Bu yüzden iyi çözülmüş bir planlamadan sonra bütün dikkatimizi biçime verdik. Burada biçimin işlevi çok önemliydi. İnşa edilmeye başlandıktan kısa bir zaman sonra bizi şaşırtan bir gerekçeyle ilişkilerini kestiler.